Sıcaklıkların azalmasında, artmasında, buzulların erimesinde, denizlerin, okyanusların seviyelerinin değişmesinde insanların kendi elleriyle yapıp ettiklerinin elbette rolü var; ancak büyük nizam Allah’ın elindedir. O ise kulluk istiyor, insanın haddini bilmesini istiyor.
Her mevsim dönümünde, “bu yıl kış çok sert geçecek”, “bu yaz çöl sıcakları geliyor” cümlelerini meteoroloji uzmanlarından sıkça duyuyoruz. Makro planda dünyanın ve onun narin tabakası atmosfer hakkında bilim insanları tarafından her yıl yapılan yorumlar, karşıt görüşler tarafından revize de edilebiliyor. Serdedilen açıklamalarda insan eliyle kıyametin kopartılacağı görüşü ağırlık kazanıyor. Konuya art niyetle yaklaşarak, kendimce şöyle bir sonuca ulaştım. Çevre kirliliği, sair ekolojik problemlerin bu kadar sık gündeme getirilmesinin altında, insanoğlunun eğer bir son hazırlanacaksa bunu da kendi eliyle hazırlayacağı vehmi yatmaktadır. Yani ilk yaratılışı evrimle geçiştiren insan, kıyametini de kendi hazırlayacak. Yaratıcı nerede diye sorsanız, yaratıcının hiç mi takdiri yok deseniz, bilimi inkâr ile yaftalanabilirsiniz. Bu yaftacılar için modern zamanların tanrısı, “ye, iç, sev, dua et”deki kutsal kırıntısından başka bir anlam ifade etmiyor.
Kur’an-ı Kerim’de yedi gök, yer ve onlarda bulunanların Allah’ı tesbih ettikleri (İsra, 44) bildirilir. Buna ilaveten Kur’ân’da Allah’ın insanlardan başka diğer varlıklarla da yakın ilişki içerisinde olduğunu görüyoruz. Allah çeşitli hayvan türleriyle, bitki ve ağaç türlerine yemin (kasem) ediyor; balarısı ve karınca gibi hayvanlara vahyettiğini bildiriyor. Dağlara, taşlara, gök cisimlerine emrettiğini ve onların emirlerine uyduğunu belirtiyor. Böylece biz insanlar için bizim dışımızdaki tüm canlı ve cansız varlıkların manevî açıdan değerli oldukları vurgulanıyor.
Düşünen insanlar için yeryüzü ve evrendeki bütün varlıklar canlı olsun, cansız olsun alelade bir şey değildir. Her şey, Allah’ın işareti, O’nu her an zikreden, O’na daimi surette ibadet eden “tabii mü’minlerdir”. Bu bakımdan varlıkları ve onların işleyiş nizamını yaratılıştan kutsal görme, İslam çevreciliğinin esas metafizik temelini oluşturur. Öte yandan Allah’ın insanların tabiî dengeyi bozmaları sonucu, bunun zararını çekecekleri haberi de Kur’an’da sabittir. “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde bozulma çıkar. Allah da belki geri dönerler diye yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır.” (Rûm, 41)
Tabiatın sorumsuzca tahrip edilmesi, sanayi ve teknolojik atıklarla suların kirletilmesi, havada ve atmosferde bir takım zehirli gazların yoğunlaşması insana, o ölçüde zarar olarak dönecektir. Ancak bütün bu problemler, Allah’ın kâinattaki genel âdetini ve prensiplerini asla bozamayacaktır. Ekolojik problemlerden dolayı kıyametin kopmasını bekleyenler boş bir beklenti içinde, asıl görevleri kulluk vazifesinden kaça durmaktadırlar. Yüce yaratıcı, kâinatta kendi iradesi dışında tümden bir yapısal değişikliğe izin vermeyeceğini şu ayette bildirmektedir. “And olsun gökte burçlar meydana getirdik, onları bakanlar için süsledik. Onları kovulmuş her şeytandan koruduk, fakat kulak hırsızlığı yapan olursa parlak bir ateş onu kovalar.” (Hicr, 16-18)
Sıcaklıkların azalmasında, artmasında, buzulların erimesinde, denizlerin, okyanusların seviyelerinin değişmesinde insanların kendi elleriyle yapıp ettiklerinin elbette rolü var; ancak büyük nizam Allah’ın elindedir. O ise kulluk istiyor, insanın haddini bilmesini istiyor.