
Suriye’deki artık bir iç savaş haline dönen kriz 18. ayına girdi. Baas diktatörlüğü her gün ortalama 100/150 dolayındaki vatandaşını acımasızca katlediyor. Dünya ise bu vahşeti sadece seyrediyor. Batı dünyasının diplomatik ve siyasi çevreleri durumun vahametini dillendirmekten öte bir şey yaptığı yok. Bu noktada akıllara şu soru geliyor; Batı ve özellikle de Amerika gerçekten de Suriye’de akan kanın durması için yeterli çabayı gösteriyor mu? Yoksa bölgesel bir mezhep savaşına doğru hızla yol alan krizin daha da derinleşmesini mi bekliyor?
Suriye’deki iç savaşın daha uzun süre sürmesinin muhtemel sonuçlarına bakarak bu konuda bir tahmin yürütmek mümkün. Mevcut durum sürerse Sünnilerle Şiiler arasındaki gerginlik hat safhaya çıkacak. Suriye’deki akan kandan İran ve Hizbullah’ı sorumlu tutan Sünnilerin, Şii dünyaya karşı öfkesi kabardıkça kabaracak. Bu durum İran ve Hizbullah’ın bölgede daha da yalnızlaşmasını doğuracak. Daha düne kadar Suudi Arabistan ve birkaç Körfez ülkesi tarafından dillendirilen; “İran, İsrail’den daha tehlikeli” söyleminin bugün çok daha fazla ülke tarafından paylaşılması, Ortadoğu’daki Şii algısının geldiği noktayı göstermesi açısından oldukça önemli. Yani İsrail açısından deyim yerindeyse bundan iyisi Şam’da kayısı gibi bir durum söz konusu.
Yine savaşın derinleşmesi Suriye’nin parçalanması ihtimalini de beraberinde getirecek. Bu da İsrail’in işine yarayacak sonuçlardan biri. Çünkü, ekonomik anlamda bitmiş, askeri gücünü önemli ölçüde yitirmiş, etnik ve dini anlamda parçalanmış bir Suriye’nin, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’ni geri alacak ne mecali ne de takati kalacak.
İsrail’in işine gelecek bu tablo Batı’yı rahatsız eder mi?
Batı’nın, özellikle de ABD’nin, Ortadoğu’daki sarsılmaz müttefiki İsrail’in istediğinden başka bir şey istediğini düşünmek abesle iştigal olsa gerek!
Dolayısıyla Batı’nın Suriye’de akan kanın durması için acele etmemesini bu çerçevede değerlendirmek mümkün…