Rasim Özdenören’in özden ördüğü bir eser Denize Açılan Kapı. Kitabın giriş kısmındaki “Kapıyı vuran kim” ve “beklenen” isimli tiyatro formundaki kısımlar kitabın bütününü okuyunca pek kaynaşamamış olarak duruyor. Ve Rasim Özdenören’i ilk kez bu kitapta tanıyacak kişiler için hayal kırıklığı bile olabilir. Fakat bu iki tiyatronun peşinden gelen “ocak” isimli öyküyle yerel ve ilkel bir başlangıçla kitabın özüne ilk adım atılıyor.
Rasim Özdenören’in seyr-u süluku yeni başlıyor. “Sabahın Seher Vaktinde Aman” öyküsü ile ilk kez ihtiyaç beliriyor, “Bir Adam” öyküsünde arayış başlıyor, “Karşılaşma” öyküsü ile yola giriliyor, “O zaman” öyküsü ile rabıta kuruluyor, “it” öyküsüyle köpekleşen nefis ile mücadele ciddi boyutlara ulaşıyor, “öteki” ve “çekirgeler” ile kapı artık denize oradan da okyanusun derinliklerine açılıyor.
Kitapseverler bazen kitaplar arasında “önce mi okusaydım sonra mı okusaydım” derdine düşer benim için de Mustafa Kutlu’nun “Sır” kitabıyla Rasim Özdenören’in “Denize Açılan Kapı” kitabı içerik anlamında yarışır ve bu nedenle iki kitabı da ikişer defa okudum. Haliyle her okuyuşta farklı bir şeyler buluyor insan.
Genç Dergi’nin kitapsever gönüllülerine naçizane tavsiyem tek düze bir konu üzerine ilerleye, boyutça kalın ama içerik olarak sığ olan romanlar okumak yerine bu tür büyümüş de küçülmüş eserleri mutlaka okumaları yönündedir.