
Mehmet Köprülü / Genç Haber Merkezi
- Niye öyle dedin ağabey?
- Yok hacı, bir kere gittim daha da gitmem…
- Allah Allah, niye yahu?
- Bak hacı, bazen bende bir şey görürsün, onu okumasını bileceksin, açıklama istersen işler sarpa sarabilir.
- Biz bizeyiz ağabey şurada, ne diyeceksin de işler sarpa saracak?
- Biliyor musun, nasıl bir şey bu Enderun Teravihi?
- Biliyorum tabii. Teravih namazının her dört rekâtı beş ayrı makamda kılınıyor, aralarda da yine bu makamlarla bestelenmiş ilahiler söyleniyor.
- Tamam kalsın işte kardeşim…
- Yahu niye bir söylesene…
- Musiki çok öne çıkıyor kardeşim, bu bize ters…
- O ne demek, öyle olacak tabii ki…
- Hayır efendim öyle olmayacak; musiki, eda, nağme, ses hepsi vasıta olacak, teravihte sadece Kur’an olacak kardeşim Kur’an…
- Sevgili ağabeyim hocaefendiler başka bir şey mi okuyorlar, Kur’an okumuyorlar mı?
- Kur’an okuyorlar ama benim nakıs bakışım bu okumada Kur’an’ın icazı ve manasından daha çok edası ve nağmesinin öne çıktığını görüyor. Himmet Kur’an’ın iner gibi okunmasına yönelik değil, makamları oturtmaya, geçişleri hatasız yapmaya, hasılı ikinci derecedeki işlere yönelik, o yüzden kalsın hacı…
- Yahu Osmanlı yüzyıllarca böyle kılmış, böyle güzel bir gelenek oluşturmuş, medeniyet göstergesi bir gelenek hem de… Sonra unutulmuş, şimdi üç beş gayretli hocaefendi böyle bir geleneği ihya ediyor, sen de kalkmış aleyhte konuşuyorsun.
- Bak işte sordun işi yokuşa sürdün. Aleyhte konuşmuyoruz bir, benimkisi şahsi bir tavırdır iki, madem Osmanlı dedin, şu kanaatimi de aktarayım üç…
- …
- Enderun teravihi zevki, görgüsü ve bakışı incelmiş bir toplumun harcı olabilir ancak. Böyle insanlar musikiyi vasıta olarak görebilirler. Bu insanlar gündelik hayatlarındaki nezaket, edep ve zarafeti takınılmış değil de bedenlerine et, kemik, sinir yaptıkları için her hareketleri belli bir bütünlüğün parçası olarak ortaya çıkar, sırıtmaz, ahenk içindedir. Biz bedeviyiz kardeşim daha bedeviyiz…
- O ne demek ağabey, metropolde yaşıyoruz işte, hayatımızda gördüğümüz bir köy varsa o da Kadıköy’dür, Erenköy’dür…
- Bize Kur’an lazım kardeşim, Mekke dönemindeki gibi, hayatımıza, ruhumuza, zihnimize, bedenimize çağıl çağıl Kur’an lazım, onunla yıkanacağız, şu cahiliye ortamında Kur’an, hem mesajı hem de icazı ile iliklerimize kadar sinmeli ki, bedeviliğimiz aşıp Kur’an’ın kalbi selim sahibi insanları haline gelelim. Kalbin selim değil, zevkin selim değil, halin selim değil, medeniyetin, insanların selim değil, kalkmış selim bir medeniyetin selim bir uygulamasını bizim gibi en temel ihtiyaçlarını giderememiş, eli, dili, gözü, gönlü yaralı, Kur’an’ın şifasına muhtaç cahiliye insanlarına takdim ediyorsun. Ben Enderun Teravihi gereksiz demiyorum, daha gerekli olan Kur’an’ın edasının, kendine has musikisinin ve icazının öne çıktığı bir tarzdır diyorum.
- Ağabey seni acil umreye gönderelim…
- Hay ağzına sağlık, bak orası işte Kur’an’ın çağıldadığı bir yerdir. Saatlerce Kur’an dinliyorsun. O iklimden zevk almayı öğrenmek lazım. Onunla bir kıvama erişmeyene Enderun biraz lüks kaçıyor diye düşünüyorum.
- Senin gibi bedevilere lüks olabilir ağabey, ben medeni bir adamım, gayet de haz alıyorum.
- Mübarek olsun, ama nerenle haz aldığına aman dikkat et!
-!?