Elinizi kalbinize koyun ve dinleyin. Size hep aynı ritim içerisinde atıyor gibi gelebilir. Ama kalbiniz, aslında hiçbir zaman belli bir ritimde atmamakta ve kaotik bir sistem olarak çalışmaktadır.
Puslu bir sabah... Sokakta yürüyen kediler yerine tankların palet sesleri var... Annelerin pencereden bakan gözleri donuk... Belli ki gidecek binler Mehmedim var... ‘’Bu süreç bin yıl sürecek!’’ vaveylaları savuruluyor... Ama her plan yapandan başka, bir plan yapan daha var. Çünkü Allah, plan yapanların en hayırlısıdır...
Şimdiye kadar anlatılanlar milletimizin 1970 ve 1980’lerden bilinç altlarına kazınmış, kaos planlarından ileri gelir. Tamamen ‘’düzensizlik ve anarşi’’ olarak algılanmasına rağmen; kaos, fizik biliminde ‘’dışardan bakıldığında düzensiz gözüken, belirli basit matematiksel formüllere dayandırılamayan ve uzun süre içerisinde bu sistemlerin nasıl sonuçlara yol açacağı tahmin edilemeyen’’ bir evren mekanizması olarak tanımlanır.
Kainat üzerindeki kaos planı, yine 1970’lerde Edward Lorenz tarafından iki kelimelik bir tanımla deşifre edildi...
‘’Kelebek etkisi...’’
Dünyanın bir yerinde kanatlarını çırpan bir kelebek, çok uzak bir yerde fırtınalara sebep olabilir. İronik ama bir o kadar gerçek bir davanın kapağını açıyordu Lorenz. Oluşturduğu hava tahmin sistemini bilgisayarında üst üstte farklı girdilerle denediğinde (itarasyon), milyonda birlik küçük değişimlerle bilgisayarın içinde fırtınalar koptuğunu gördü. Tüm bu karmaşık, hesaplanamaz ve asla tahmin edilemez hava olaylarının, aslında belirli bir düzene tabi olduklarını keşfettiler.
Hava tahminlerine bakıldığında hiçbirinin bir haftadan uzun tahmin edilemediği görülür. İşte bu, Kaos teorisinin ilk özelliğini oluşturuyor. Öngörülemez ve hesaplanamazlık... Yapılan analizler kağıt üzerine düşüldüğünde, belirli bir düzenin olduğu açıkça görülmektedir. Ancak bir zaman diliminde (bir hafta, bir ay, bir yıl, hatta bin yıl(!) içerisinde) ne olacağı kesinlikle tahmin edilememektedir.
Elinizi kalbinize koyun ve dinleyin. Size hep aynı ritim içerisinde atıyor gibi gelebilir. Ama kalbiniz, aslında hiçbir zaman belli bir ritimde atmamakta ve kaotik bir sistem olarak çalışmaktadır. Ve tıbbın son bulgularına göre ‘’eğer kalbiniz, belli bir ritimde çalışsaydı; değişen ortam şartlarına (heyecanlanma, korku) uyum sağlayamayacak ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktınız...’’
Bir diğer örnek beynimizde her saniye gerçekleşen elektriksel iletimlerdir. Tomagrafilerde doktorlar her zaman beyinde bir elektriksel gürültünün olduğunu görürler. Yani hesaplanamaz, düzensiz ve belirli bir amacı olmadığı zannedilen cızırtılar. Ancak son bulgular, beynimizin de kaotik bir sistem üzere çalıştığını göstermektedir. Hatta düzenli bir beyin aktivitesi gösteren insanların hasta oldukları tanısı konur. Örneğin, Epilepsi hastaları...
Kar Kristalleri, Ebru Sanatı ve Fraktal Geometri...
Mandelbrot’un kaos sistemleriyle ilgili ve bizim neden bu sistemleri bu kadar geç deşifre ettiğimizi açıklayan bir cümlesi vardır: ‘’Bulutlar küre şeklinde değil, dağlar konik değil, yıldırım dümdüz düşmüyor, deniz kabukları düz değil; öyleyse biz niye üçgenlerle, beşgenlerle, geometirinin düzgün cisimleriyle uğraşıyoruz?’’
İşte bu özeleştiri, bilimin ve insanlığın kainatı hep basit denklemlerle açıklanabilen, neden-sonuç ilişkilerine dayandırılabilen (bkz. Determinist yaklaşım) bir sistem olarak gördüğünden dolayıdır.
Doç. Dr. Sinan Canan, kaos anlayışını şöyle açıklar: ‘’Asla hiçbir şey, göründüğü kadar basit değildir. Bize canlıların kompleks bir makina olduğu anlatılmıştır hep. Ancak hiçbir canlı, makine değildir.’’ (Youtube, Kaos Anlayışına Giriş, Matematiğin Raksı)
Fraktal geometri, kaos teoreminin resme aktarılış biçimi olarak tanımlanmaktadır. Sonsuz karmaşıklık içinde sanatsal bir düzene sahip bu resimler, basit matematiksel formüllerin sonsuza dek hesaplanmasına dayandırılarak oluşturulur. İşte bu ‘’yapay’’ grafiklerin hayattaki en güzel örnekleri, Ebru sanatı ve kar kristalleridir. Milyonlarca su ve boya molekülleri, bir sanatçının hassas dokunuşlarıyla hesaplanamaz karmaşıklıktaki kaotik sanat eserlerini oluştururlar.
Kar kristalleri ise fraktal geometrinin en nazlı şekilde üzerine işlendiği sanat eserleridir. Öyle ki birbirine benzeyen iki kar tanesini bulmanız imkansız gibi bir şeydir.
‘’Kar tanelerinin bu eşsiz güzelliği ve göz alıcı geometrisi Rabbimizin “Bedi” (örneksiz yaratan) isminin tecellisidir şüphesiz. Su moleküllerinden oluşan kar kristalleri, su buharının bulutlardan geçerken soğuması ile şekillen(diril)ir. Hayatımızdaki bu ince detaylara dikkat edersek şayet; üstün bir sanatın olduğunu görür, eserlerdeki güzellikleri müşahede eder ve müessire ulaşırız.’’ (BİR Müessirin Sırlı Sanat Eseri: Kar Kristalleri!, Merve Şanlı, GençBilim, gencdergisi.com)
Hayat detaylarda gizlidir...