
Ben, âlimi üstün tutan dinin mensubu. Ben Öğrenci. Öğrenci affı hakkımı kullanmak istiyorum. Hepinizi affediyorum.
iriş niyetine…
Teyzem, solcu öğrencilerin sınıfı basıp herkes eyleme gidiyor dedikleri yıllarda okudu üniversiteyi. Bölümün tek örtülüsü olarak, bölüm birincisi olmuş. Tebrik yerine ya başını açıp ödülünü al ya da ikinciyi çağıracağız, sözlerine maruz kalmış. Ablam mühendis, bölüm birincisi. Yasakların sustuğu o kısa dönemde bitirdi okulunu. Fakat başörtülü olarak çalışabileceği yerler sınırlıydı. Çalıştığı yeşilimsi şirkette örtülü olmanın farklı bir ayrımcılığına tabi tutuldu. Halen birçok kurumda olduğu gibi. Kuzenim OTÜ terk. Bir diğeri dershaneye bile gitmeden azi Tarih kazandı fakat faklüteye gitmedi. Bir diğeri okul birincisi iken ne sınava girdi, ne de liseden sonra başka bir okul düşündü. Ben de mezuniyetime bir buçuk sene kala üniversiteyi bıraktım. Hepsinin sebebi aynı…
Baş bizde önemlidir, sevdiğimiz kıymet verdiklerimizi baş üstü ederiz. Başörtüm başımın üstünde. Onun da üzerinde sentetik kıllar taşımak ağırıma gitti, okulu bıraktım. Bu ülkede başörtüsü sorunu yok. Başörtüsü yasağı sorunu var. Fakat biliyor musunuz, bu yasaktan da öte artık bu konuların ehil olmayan ağızlarda sakız edilmesi gibi daha sinir bozucu bir durum var.
Asıl mevzu…
Ben Öğrenci. Talib. Öğrenimi ve eğitimi hayattan kopuk kitaplar, merhametsiz eğitimciler, soğuk binalar içine hapsetmeyen bir dini benimsemiş Öğrenci. Ben, alimi üstün tutan dinin mensubu. Ben Öğrenci. Öğrenci affı hakkımı kullanmak istiyorum. Hepinizi affediyorum.
Affedilmeye ihtiyacım, sadece Rabb’im ve günahlarım söz konusu olduğunda geçerli. Sizin tarafınızdan affedilmeye değil aksine sizi affetmeye ihtiyacım var. Çünkü ben yeryüzündekilere merhamet ettikçe, gökyüzündekiler de bana merhamet edecek biliyorum. Çünkü ben ilim, eğitim mevzu olunca, sizin okullarınıza, diplomanıza muhtaç değilim. Fakat siz, kabarık amel defterinizle her örtülü kızın affına muhtaçsınız.
Size merhamet ediyorum, örtüm yüzünden beni sınıf kapısında durdurduğunuz için, ey üniversite hocası! Sizi affediyorum.
Arkadaşıma, başını örtmek için kaç dolar maaş aldığını soran laboratuar hocam, size de merhamet ediyorum. Buruşmuş deriniz toprak olmadan önce sizi affediyorum. Danışman hocam! Beni peşinizde koşturduğunuz, yüzüme bakmaya tenezzül etmediğiniz için de sizi affediyorum. Allah yüzünüze bakar da o da sizi affeder inşallah! Ey bir başka hoca! Bak titrini bile unutmuşum. Halbuki sen sırf adıma bakıp dindar olduğumu fark edebilecek kadar ileri görüşlüydün. Ders değişikliği kağıdımı imzalamadın. Seni de affediyorum.
“Hey sen nereye!” diye bağırarak beni dışarı çıkaran güvenlik görevlisi, seni de affediyorum.
Sen başını aç gir, günahı bana, valla bak! diyen sevgili insanlar! Sizi de affediyorum.
Başımdaki örtü yüzünden, istediğim ürünü çıkarıp bana göstermek istemeyen, beni umursamayan satıcı kadın! Seni de affediyorum.
Başörtüsü örterek yüksek öğrenim görmemiz konusunda, olur olmaz kişilerin derde derman olmayan fikirlerini soran haber spikerlerini de affediyorum.
Başörtüsünü kadın hakkı, kişisel özgürlük, imtiyaz, tercih ilh. kılıflarına sokmaya çalışan laf tüccarları! Hepinizi birden affediyorum.
Kendimi hep ikinci, üçüncü sınıf vatandaş hissetmeme sebep olan düzen, sistem, okul, çarşı, sokak, otobüs, dünya… Sizi de affediyorum. Affım, siz yok olup gitmeden vicdanınıza erişsin!
Allah’ım hepsini affediyorum. Lütfeyle Sen de bizleri affet!
Sonuç, peki?
Üniversiteyi bıraktıktan sonra neler mi yaptık? Evet üzüldük, sıkıldık, neden açıp okumadığımıza dair dert anlatmaya çalıştık. Fakat sonra hayat bambaşka kapılar açtı bize. Bizi iten el- ler neye sebep olduklarını bilseler, kendi kendilerini bu işten vazgeçmek için iknaya çalışırlardı. Çünkü diplomalı sıfatıyla ulaşamayacağımız kadar çok insana el uzattık. Sadece beyinlerini değil, kalplerini de yıkamak için. Benim de nefsim en az sizinki kadar çok temizliğe muhtaç diyerek el uzattık.
Yüzlerce gönüllü, binlerce el uzatan var şimdi adres defterimizde. İyi ki uzaklaştırmışsınız beni kampüsten. Çaylarınız zaten berbat, kantinleriniz laklak mekanıydı. Şimdi demleme çayımız var ofisimizde her daim. Ofis arkadaşları değil kardeş diyeceğim insanlarla çalışıyorum. İnsanı Allah’ın yarattığı eşref-i mahlukat olarak gören, kalbine bakıp ona kıymet veren insanlarla. Yarın da bir seminerim var biliyor musunuz! Yine kanına gireceğim bir sürü genç, enerjik insanın. Ve biliyorum ki, ben sadece binlerden biriyim. Belki de en pasifleriyim. Allah’ım! Yasak mimarlarını hem affediyor hem de onları anlıyorum. Gerçekten korkulacak kadar iyiyiz.