
Malum, aile toplumun temeli, çocuk da ailenin gözbebeği… Ailenin çocuğa vurduğu damgası yalnız soyadı değil, terbiyesi, ahlakı, eğitimi, vesaire, vesaire… Kısaca çocuk, ailenin aynası bir nevi. Peki, biz bu toplumun temeline, temelin gözbebeğine ne kadar dikkat ediyoruz?
Çocuk ilk eğitimini aileden, bilhassa annesinden alıyor. Çoğu ebeveyn çocuklarını yetiştirirken pedagojiden bihaber, kendi ebeveynlerinden gördüklerini, kendi tecrübelerini kullanıyor. Hatta birçoğu ilk çocuklarını deneme tahtası niyetine kullanıyor, yaptıklarının etkilerini bilmeden, kızıyor, dövüyor, aşağılıyor… Çocuk, tepkisini büyüdükçe evden uzaklaşarak gösteriyor ailesine. Uzaklaştıkça kimliksizleşiyor yavaş yavaş, farkında olmadan.
Geçen hafta sonuydu. Markete gitmek için çıktım evden. Berber dükkânının önünden geçerken seslendi berberim; “Nereye? Gel bir çay ısmarlayayım, hem laflarız biraz.” Koca bir evi tek başına doldurmaya çalışanlar için bulunmaz nimettir hafta sonları muhabbete davet. Severim berberimi. Yalnız tıraştaki ustalığıyla değil, sohbetiyle de alır insanın fazlalıklarını. Ah bir de az biraz futboldan anlasa… Biz havadan sudan konuşaduralım, 45-50 yaşlarında bir amca yaklaştı bize doğru. Bizim berber tanıyormuş, komşusuymuş. Amcanın bir sıkıntısı olduğu belliydi yüzünden. Kısa bir selamlaşmadan sonra amca çıkardı ağzındaki baklayı:
-Yavrum, gördün mü bizim oğlanı buralarda?
-Geçen gün geçti amca, seslendim gelmedi, kaçtı benden.
Amcanın gözlerindeki keder, yavaş yavaş nefrete dönmeye başlıyordu.
-Ah be yavrum nerden bulaştı şu illete… Görürsen sakın kaçırma, yakala, bırakma. Gerekirse vur, kır, bağla bir şekilde tut, getir bana.
-Tabi amca görürsem tutarım. Çağırırım bir ekip, tutar getirirler sana.
Tam kavrayamadım meseleyi. Amcanın çocuğu evden kaçmıştı anlaşılan fakat neden kaçmıştı, nereye kaçmıştı tam bir muammaydı benim için. Fakat sormaya da çekiniyordum, başkalarının hayatından bana neydi, değil mi? Berber, merakımı fark etmiş olacak, başladı anlatmaya. Çocuk 24 yaşındaymış. Çocuk biraz hafif oldu galiba adam demeliydim. Uzun zamandır tiner çekiyor, eve uğramaya imtina ediyormuş. Zamanla aşırı derecede kilo kaybetmesinden ve tepkilerinin değişiminden evdekiler şüphelenmeye başlamış. Bir zaman öğrenmişler bağımlı olduğunu. Tepkileri ağır olmuş. Babası önce azarlamış, bakmış olmuyor bu sefer şiddet kullanmaya başlamış. Haliyle adam evden kaçmış. İlk seferinde bulabilmişler nerede olduğunu. Tutup zorla eve getirmiş, evde tutabilmek için kilitlemiş, yetmemiş bağlamışlar. Belli müddet sonra tekrar kaçmayacağına kanaat getirip tedricî olarak serbest bırakmaya başlamışlar. Ve birkaç gün evvel tekrar kaçmış. Şimdi ellerinde kalan yalnızca kısa bir not; “Ben adam olmam, boşuna aramayın.”
Sorunlarımızı nasıl çözüyoruz? Gerçekten sorunun kökenini bulup yok etmeye mi çabalıyoruz yoksa yalnızca kilim altı mı yapıyoruz? Ya da daha beteri, çözdüğümüzü düşünürken sorunun parçası mı oluyoruz?