Kürtaj yandaşları! Görülüyor ki çoğunuz; yaşı hayli geçkin dünyaperestlersiniz. Yahut genç yaştaki zevkperestler. Belli ki hiçbirinizin anası; sizin gibi kürtaj yanlısı değilmiş de doğmuşsunuz. Doğmuşsunuz da hiçbiriniz, kendi kararlarınızı verebileceğiniz yaşa geldiğinizde: “Evet. Ben bir hatayım. Hiç doğrulmamalıydım. İntihar ediyorum” dememişsiniz. Demek can tatlı, hayat güzel.
Faili meçhul bir röportaj girişimi bu. Kürtaj taraftarlarına bazı sorularım olacak. Cevaplarını bana ya da başkalarına değil, kendi vicdanlarına verebilseler yeter…
Başbakan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözünün ardından kronik muhaliflerden beklenen tepkiler gelmekte gecikmedi. Köşe yazarları köşelerinden, genel yayın yönetmenleri manşetlerden, magazin objeleri paparazzi kameralarından, twitter yiğitleri trend topicler üzerinden başladılar bombalamaya. Eh! Ne de olsa mesele; kadın bedeninin dokunulmazlığı(!) yani biraz da zorlamayla insan hakları(!) meselesiydi. Vakit geçirmeksizin trend topicler oluşturuldu, mitingler yapıldı, tepki kampanyaları organize edildi.
Bütün bunlar içinde; malum medyada Ayşe Arman gibilerinin canhıraşane destek verdiği, belki de en önemli kürtaj yanlısı organizasyon “Benim Bedenim Benim Kararım” kampanyası oldu. Bu kampanya: IPS İletişim Vakfı isimli; Avrupa Komisyonu, BM Nüfus Fonu, Chrest Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Heinrich Böll Vakfı, McCormick Vakfı, Danimarka Büyükelçiliği, İsveç Başkonsolosluğu… gibi dış kaynaklı organizasyonlar tarafından desteklenen uluslar arası bir yapılanma tarafından başlatıldı. (Allah Allaah… Sanki bir şeyler ima etmeye çalışıyormuşum gibi mi göründü ne!?) Kampanyaya destek verenler, vücutlarının muhtelif yerlerine ruj vb. yöntemlerle “Benim bedenim, benim kararım” yazıp, “benimkararim.org” adresine yollayıp, teşhir ettiler. Vermeye çalıştıkları mesaj şuydu: “Kürtaj, sadece kadının bedenini ilgilendiren dolayısıyla da üzerinde sadece kendisinin karar verebileceği bir kadın hakkıdır. Hükümet, kamuoyuna yansıyan kürtaj karşıtı “görüşleriyle” insan hakları ihlali yapmaktadır…”
Serde gazetecilik var. Benim de bütün bu kampanya ve organizasyonları ilgi ve dikkatle takip eden bir gazeteci olarak, aklıma bazı sualler takıldı. Kürtaj taraftarlarına sormak istiyorum. Cevaplar kadar merak ediyorum: Bu sorulara; açık yüreklilikle ve mantıklı bir şekilde cevap vermeyi en azından “deneyen” birileri çıkacak mı acaba?..
Başlıyorum: Her şeyden önce kürtaj, “sadece” kadının bedenini ilgilendiren bir konu mu acaba? Ortada kadınınkinden başka; bir de kendi en temel hakkını bile yani yaşama, var olma hakkını bile savunmaktan aciz, masum bir yavrunun bedeni de yok mu? Ve bilhassa feministler; zina özgürlüğü adına, bu bedeni yok saymış olmuyorlar mı acaba? Madem herkesin kendi bedeni ve kendi kararı; o halde nasıl oluyor da başka bir varlığın, bir başka canın bedeni üzerinde böylesine hunharca bir fiilde bulunma kararı, o bedenin sahibine sorulmadan verilebiliyor? Bedene; normal şartlarda hiçbir zararı olmayan hatta bilakis faydası olan bir durumu; gebeliğin korunmasını savunmak, insan hakları ihlali oluyor da estetik yahut cinsel özgürlük gibi gerekçelerle bir cana kıymak nasıl hak sayılıyor?
“Gebeliğin üçüncü ayına kadar bebek canlı sayılmaz”(!) Dolayısıyla kürtaj da cinayet sayılmaz(!)” diyenler! Canlılığın kriterini neye göre belirliyorsunuz? “Ceninin organları üçüncü aydan önce tam olarak oluşmaz. Zaten bebek de üçüncü aydan önce hareketlenmez...” diyenler! “Aklın ve bilimin aydınlığının yılmaz savunucuları(!) Bilimin gerçekleri karşısında düştüğünüz bu durum, doğrusu size de göz yaşartıcı derecede ironik gelmiyor mu? Zira o; hep bir bayrak gibi savunadurduğunuz “aklın ve bilimin ışığındaki evrensel gerçekler” şunları göstermiyor mu: Çocuğun ikinci aydan itibaren kalbi atmaya, beyin hücreleri oluşmaya başlıyor. Ki bunlar dahi canlılığın belirleyici unsurları sayılmıyor. Çünkü canlılık, hücre düzeyinde başlıyor. Yani ortada; canlı hücrelerden oluşan bir nutfe dahi olsa canlılık var demek oluyor. Bütün bu bilimsel gerçekleri inkâr mı ediyorsunuz? Hele de o nutfenin gelişimine doğa dışı yollardan müdahale edilmeyip, müsaade edildiği takdirde; bir canlı, bir insan olarak gelişeceği biliniyorsa; sormak istiyorum o pek çağdaş feministlere: Kürtaj bu durumda cinayet olmuyorsa ne oluyor?!
“Kürşat karşıtları, kadının kendi bedeni üzerindeki karar hakkını ihlal ediyorlar. Bu da insan haklarına aykırıdır(!)” görüşünü savunanlar! Kimsenin; feministlerin, o aşınmış bedenlerine karışma gibi bir derdi var mıdır peki sizce gerçekten? İsteyen açıyor, saçıyor, dövme yaptırıyor, piercing deldiriyor, isteyen kesip; intihar etmiyor mu hâlihazırda? Sizce bu ithamınızın, karşı taraf için gerçekten de mantıklı bir gerekçesi, ele avuca gelir somut bir maksadı var mıdır? Hani o itham ettikleriniz: “Sonuçta herkes kendi bedenine yaptığı her şeyin bedelini yine kendisi ödeyecek. Bana ne? Benim derdim; o, kendini savunmaktan aciz masumun canını kurtarmak sadece” diye düşünüyor olamazlar mı gerçekten de?
Dünyada ötenazi konusunda gerçekleşen felsefi ve hukuki tartışmalar incelendiğinde; insanın, kendi bedeni üzerinde bile sınırsız tasarruf hakkına sahip olmadığı anlaşılabilir mi sizce de? (Bu sorumu lütfen: Kürtaj meselesinde birinci derecede söz konusu olanın; kadının değil, savunmasız bebeğin bedeni olduğu gerçeğini göz ardı etmeden cevaplayın. Eğer yapabilirseniz…)
Çağdaş basınımız, modern feministlerimiz ve can almayı hak sayan insan hakları savunucularımız! Madem herkes, kendi bedeni üzerinde sınırsız tasarruf hakkına sahip… O halde neden müsaade etmiyorsunuz: En basit bir derdini bile ifade etmekten aciz o yavru, bir müddet yaşasın, gelişsin, ileride 18 yaşına filan gelince intihar edip etmeyeceğine “kendi karar versin”. Ona kendi kararını verebilecek duruma gelinceye kadar müsaade etmeniz, savunmakta olduğunuz “Benim bedenim, benim kararım” tezinin de gereği değil mi zaten?
Kürtaj yandaşları! Görülüyor ki çoğunuz; yaşı hayli geçkin dünyaperestlersiniz. Yahut genç yaştaki zevkperestler. Belli ki hiçbirinizin anası; sizin gibi kürtaj yanlısı değilmiş de doğmuşsunuz. Doğmuşsunuz da hiçbiriniz, kendi kararlarınızı verebileceğiniz yaşa geldiğinizde: “Evet. Ben bir hatayım. Hiç doğrulmamalıydım. İntihar ediyorum” dememişsiniz. Demek can tatlı, hayat güzel. Demek hiçbiriniz kendi canının alınmasından razı değilsiniz ki halen yaşıyorsunuz, intihar etmiyorsunuz… Yoksa imkânlar el-an mevcut değil mi?. Çünkü size bir şans verilmiş. Siz de aynı şansı neden bir başka canlıya tanımak istemiyorsunuz? Sizin analarınız da sizin gibi kürtaj yanlısı olsaydı peki?.. Gezinebilir miydiniz meydanlarda “Benim bedenim benim kararım” diye diye?..
O minicik, savunmasız bedenler; en fazla serçe ayağı büyüklüğündeki o sevimli parmaklar, kürtaj esnasında penslerle katır katır doğranarak, kollar bacaklar kesilerek alınıyor analarının rahminden. Ya da vakum yoluyla vıcıkları çıkarılarak… Dürüstçe cevaplayın bakalım “Benim bedenim”ci feministler! Cevabını bana değil kendi vicdanınıza vermeniz gereken bir soru bu sonuncusu: Siz özgürce zina edebilin diye reva mı bunca vahşet?..
Sorularım bu kadar. Şahsen cevap beklemiyorum. Kim bilir: Belki de bazı sorular zaten cevapların ta kendileridir…