
Cantürk Genç / Genç Haber Merkezi / @canturkg
Suriye’nin uluslararası sularda uçağımızı düşürmesinin ardından bütün dünya gözlerini Doğu Akdeniz’e çevirdi. Türkiye’nin Suriye’ye nasıl karşılık vereceği merak konusuydu. Bölgesinde ve dünyada önemli bir devlet olduğu iddia edilen Türkiye için sınav zamanı geldi. Hükümetin atacağı adımlar gerçekten çok önemli, ya yüz yıl önce yapılan hata tekrarlanacak ya da o hatadan bir ders çıkarılacak.
İçinde bulunduğumuz durumu yorumlamak için tarihimize göz atmamızda büyük fayda var. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nın içine nasıl çekildiği, savaştan nasıl etkilendiği ve mağlubiyetle sonuçlanan savaştan sonra nasıl bir döneme girdiğini dikkatle incelemek gerekir.
Birinci Dünya Savaşı başladığında müttefik ülkelerden istediği desteği göremeyen Osmanlı Devleti savaşın dışında kalarak tarafsızlığını ilan etmişti, ancak Almanya, Osmanlı Devleti’nin stratejik konumu, Osmanlı padişahının halifelik makamına sahip olması ve savaşı yeni cephelere taşıyabilme imkânından dolayı Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini istiyordu. Bunun nedeni ise 20.yy’ın başlarında dahi Osmanlı Devleti’nin Avrupalı devletler tarafından saygı duyulan ve hâlâ büyük bir güce sahip olan bir devlet olarak görülmesiydi.
Yavuz ve Midilli’yi Hatırlayan var mı?
İşte tam bu noktada tarih sahnesine iki gemi birden çıkıyordu: “Goeben ve Breslau”. Bu iki gemi İngiliz savaş gemilerinden kaçarak Osmanlı Devleti’ne sığınmış, Osmanlı Devleti ise bu iki geminin İstanbul’a sığınmasını kabul etmişti. Goeben’e Yavuz, Bresleau’a Midilli isimleri verilerek Osmanlı donanmasına katılmıştı.
Yavuz ve Midilli tek bir Türk mürettebatı olmadan Osmanlı kıyafetleri giymiş Alman mürettebat ve Osmanlı sancağıyla Karadeniz’e çıkarak itilaf devletlerinden Rusya’nın Odessa, Sevastopol, Nocorossisky ve Tedosya limanlarını bombaladı. Alman mürettebatın gerçekleştirdiği bu saldırı Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesine neden oldu. Birinci Dünya Savaşı Bütün İttifak Devletleri gibi Osmanlı Devleti için de hüsranla sonuçlanmış ve çok ağır şartlarla barış antlaşmaları imzalanmıştır.
Yüzyıl önce hâkim devletlerin Osmanlı Devleti’nin gücünü kullanmak için oynadığı oyunları ve bu gelişmelerden doğan sonuçları hepimiz gördük. Bağımsızlığımızı kazanmak için çok büyük bedeller ödedik. Günümüzde ise bu durumun değiştiği söylenemez. Türkiye’nin giderek güçlenmesi birçok büyük devletin hoşuna gitmedi. Türkiye’nin gelişmesini engellemek adına çok büyük bir engel çıkarıldı ve tüm dünya gözlerini bir anda üstümüze çevirdi.
Yüzyıl önce Osmanlı Devleti’nin düştüğü hataya düşüp düşmemek bizim elimizde. Elbette Türkiye’nin bu kışkırtmaya sessiz kalması mümkün değil ancak savaş çığırtkanlığını bir kenara bırakarak, bu sorunu diplomatik yollarla çözmemiz gerekir. Savaşın ülkemize herhangi bir yapıcı etkisinin olmayacağı hatta Türkiye’ye çok büyük zararlar vereceği aşikâr. Türk hükümetinin fevri davranmayıp tarihimizden de dersler çıkararak hareket etmesi çok önemli.
Hükümetin olaylara sessiz kaldığı ve karar vermeyi ağırdan aldığı dile getiren birçok kişiye rağmen şu noktayı da unutmamak gerek, hükümetin atacağı adımlar ülkemizin geleceğini büyük ölçüde etkileyecektir. Olayı bütün yönleriyle ele almak, sağlıklı bir şekilde düşünmek ve mantıklı kararlar almak için soğukkanlılığımız korumak gerekmektedir.
Yüz yıl önce bize oynanan oyuna kanarak 600 yıl hüküm süren bir devletin çöküşüne sebep olunduk. Şu an ise istikrarlı bir şekilde yükselen ülkemize aynı oyun değişik bir şekilde oynanıyor ancak Türkiye’nin olaylara cevabı bu şekilde olmalı:
“BİZ BU OYUNU BOZARIZ”…