
Demokrasi adına çok partili hayata geçişin gerekliliğini bilen ve bu amaç uğruna varını yoğunu ortaya koyan, Türkiye’nin bugün bile faydasını gördüğü kalkınma hareketlerini başlatan, demokrasi şehidimiz merhum başbakan Adnan Menderes...
M. Kemal Atatürk zamanında CHP kadrosunda ülkesine hizmet etmeye başlayan Adnan Menderes ilerleyen yıllarda parti içinde çıkan anlaşmazlıklar sonucu CHP’den üç arkadaşlıyla beraber ihraç edilmiştir. Kader ortağı olduğu arkadaşları Celal Bayar, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile 7 Aralık 1945 yılında Demokrat Parti`yi kurdular.
Bu hareket yıllardır devam eden CHP hegemonyasına adeta bir başkaldırı niteliğindeydi. Bu başkaldırı elbette cevapsız kalamazdı ancak CHP’nin Demokrat Parti’nin propaganda sürecini engellemek amacıyla bir yıl önceye aldığı “açık oy gizli sayım” şeklinde yapılan 1946 seçimleri CHP’yi tekrar iktidara getirmişti. 1950 yılında yapılacak seçim öncesinde ise Demokrat Parti tavrını net bir şekilde ortaya koyarak “açık oy gizli sayım” tarzında bir seçime girmeyeceklerini açıklayarak seçim sisteminin değiştirilmesini sağladı. Bu tarihi adımla birlikte Demokrat Parti %52,3 oranında oyla iktidara gelmiş, 27 yıllık CHP devri sona ermişti.
1950 seçimleriyle beraber Türkiye her açıdan kalkınma sürecine girmişti. Demokrat Parti döneminde Türkiye siyasi, sosyal ve ekonomik yönden önüne geçilemez bir yükseliş göstermiş barajlar, yollar, fabrikalar, hastaneler ve daha nice hizmetler halkın hizmetine sunulmaya başlamıştı ancak Türkiye’de hiçbir başarının cezasız kalmadığı gerçeği yine su yüzüne çıkıyordu.
Ve Adnan Menderes Tutuklandı…
Tarih 27 Mayıs 1960’ı gösterdiğinde ise 37 düşük rütbeli subayın inisiyatifiyle ordu yönetime el koymuş Türkiye’nin demokratikleşme adına bir bir attığı bütün adımlar bir anda yok olmuştu. Adnan Menderes ve dava arkadaşlarıyla beraber Türkiye için de karanlık günler başlamıştı. Adnan Menderes ve dava arkadaşları tutuklanmıştı.
Buraya kadar bahsettiğim olaylar herkesin malumu ancak Yassıada günlerinde Adnan Menderes’e uygulanan tavrın bir diğer boyutu hakkında birkaç söz söylemek gerek diye düşünüyorum. Adnan Menderesin siyasi kimliğine nazaran onun manevi dünyasına nasıl kelepçe vurulduğunu gözler önüne sermek gerek.
İnsan 50 Kelimeyle Kendini Nasıl İfade Eder?
27 Mayıs ihtilalinin ardından 16 ay sürecek Yassıada günleri başlamıştı Adnan Menderes için. Dış dünyayla bağlarını koparmaması ve değer verdikleriyle haberleşmesi için tanınan hak 50 kelimeydi. Her günün istihkakı gönderdiği mektup için 50 kelime, aldığı mektup için 50 kelime. Sadece birinci dereceden akrabalarıyla mektuplaşmasına izin verilmesi de cabası. İnsan elli kelimeyle kendini nasıl ifade eder, duygularını nasıl dile getirebilirdi? Ayaklarına prangalar takılmış bir ata özgürce koşabilirsin demek kadar acımasızcaydı.
Bu mektupların bir Sansür Kurulu’ndan geçtiğini de unutmamak gerek. Bu kurulun belirlediği kuralların dışına çıkan mektuplar derhal imha edilir veya üzerlerinde oynamalar yapılırdı. Mektupların üzerine ağır hakaretler yazılır, mahkemenin süreciyle alakalı iyi temennilere dahi göz yumulmaz üstü çizilirdi.
Adnan Menderes mektuplarının çoğunu eşi Berrin Hanım için yazardı. 50 kelimeyle yaşadıklarını, umutlarını, beklentilerini yazmaya çalışırdı -ne kadar yazabildiyse-. İlk mektubunu 17 Haziran 1960 tarihinde, son mektubunu ise 16 Eylül 1961’de kaleme aldı ancak oğlu Yüksel’e yazdığı son mektubu gönderilmedi.
16 ay boyunca zulme uğramasına rağmen ülkesini bir an bile kötülemeyen Adnan Menderes, 17 Eylül 1961 yılında idam edildi. İdamından yıllar sonra günışığına çıkan mektuplar ise uygulanan zulmün açık bir göstergesi. Halkı, Adnan Menderes’in gerçek yüzünü bildiği için hak ettiği değeri veriyordu ama bazıları içinse Adnan Menderes’in hakkı bu kadardı:
Anlat derdini ama sınır “50 KELİME”…