
M. Sait Aktaş / Genç Haber Merkezi
Bir şair daha göçtü dünya kervanından. Bir şiir kendi kendisine son noktayı koydu.
Dün, haber okuduğum bir internet sitesinde başlıklardan birisi “Şair, Abdurrahim Karakoç vefat etti ” şeklinde sesleniyordu. Evet! Bir süredir, sağlığının pek de iyiye gitmediğini bildiğimiz Abdurrahim Karakoç’u kaybetmiştik. Kısa bir süre önce de vefat ettiği yönünde haberler çıkmıştı; ancak haberin gerçeği yansıtmadığını öğrenmiştik. Dün bir kez daha Abdurrahim Karakoç’un vefat ettiği haberini duyunca “Acaba?” şeklinde bir soru takılmadı değil kafama. Belki başkaları da acaba diye düşünmüşlerdir ilk duyduklarında. İnanmak istememişlerdir belki de. Ama bu sefer gerçekti. Şiir, kendi kahramanlarından birine, bir halk ozanına, Mihriban’ın babasına elveda demeliydi artık.
Mihriban’ın, Vur Emri’nin şairi Abdurrahim Karakoç 1932 yılında Maraş/Elbistan’da doğmuştu. Kendisi gibi dedesi, babası ve kendinden iki yaş büyük abisi “Bahattin Karakoç” da şairdi. Zaten şiire merakı da buradan geliyordu Karakoç’un. Mücadeleci, cesur, duruş sahibi, muhalif bir kimlikti. Şiirleri yüzünden birçok kez yargılanmıştı. Politikayla da ilgilenmişti bir dönem ama fazla kalmamıştı o sahada. Son olarak Vakit gazetesinde karşılaşıyorduk imzasıyla. Bir sürü gence yol gösterici olmuştu her yönüyle. Mihriban şiiriyle herkesin kalbini titretmişti.
Uzun lafa ne hacet! Mihriban şiirinde ne diyordu usta: “Lambada titreyen alev üşüyor.” Lambadaki alev dün son kez üşüdü. “Ayrılıktan zor belleme ölümü” diye sesleniyordu ya, şimdi anlayacaktır hangisinin zor olduğunu Mihriban. Güle güle Abdurrahim Karakoç, toprağın bol olsun.