30.05.2012 13:49
Genç Haber Merkezi
24985
Aytuğ Işık - Affan Cebeci
İlk gün Beşiktaş motorundan inerken içimizdeki heyecan herhâlde anlatılamazdı. Otobüsümüzü bulduk ve Kireçburnu’na doğru yola koyulduk. Galiba tahmin ettiniz. Evet, "Leyla ile Mecnun" dizisinin setine gidiyoruz. Oyuculardan Serkan Keskin`le röportaj yapmaya. Yolculuğumuz uzun sürüyor. Hele sıcakta şehir trafiği bin bir dert.. Bir yandan da kafamızda hayaller kuruyoruz. Belki hayranı olduğumuz dizinin oyuncularını göreceğiz, onlarla oturup muhabbet edeceğiz. Neşe içinde indik Kireçburnu’na. Çekim yerine vardığımızda ise koskocaman bir hüsran bizi bekliyordu. Çekim falan yoktu bugün. Her yer bomboştu. Hani en sevdiğiniz tatlıyı düşünün, onu biri ağzınıza uzatıyor, kokusunu hissediyorsunuz, biraz sonra yiyeceksiniz derken birden ağzınızdan çekiyor. Böyle bir hayal kırıklığı.. Peki biz buraya neye göre mi geldik? Sonuçta birileri bize o gün çekim olacağını söylemişti değil mi?
-2 GÜN ÖNCE-
Dedim ki kendi kendime GENÇ Dergi`nin kaç aydır devamlı içerisindeyiz. Neden bizim bir katkımız yok? E peki ne yapacağım ben? Yazı mı.. Yazı için yeterli miyim acaba? En iyisi röportaj. Kimle yapayım o zaman? En çok takıldığım ve sevilen ortam. Leyla ile Mecnun seti. En sevilen karakter. İsmail Abi. E tamam o zaman. Bekle beni Serkan Keskin.
Esas sorun o an dank etti kafama. Nasıl ulaşacaktım ki bu adama. Zaten sette kaç kere gördüm. Ordan ulaşmak daha kolay olacaktı. Gittim hemen o akşam sete. Nedense o eğlenceli ortam hoşuma gidiyordu. Uzaktan kamera arkasında yaşananları görmek çok çok farklıydı ve beni yeterince cezbetmişti. Set sonunda görüştüm Serkan Keskinle. Röportaj yapmakta bir sıkıntı olmayacağını, istediğim zaman sette görüşebileceğimizi söyledi. Set günlerini saatlerinin tutturmak kolay olmadığı için sordum ne zaman diye? O da gülerek bilmediğini söyleyerek beni şirkete yönlendirdi. Teşekkür ederek ayrıldım.
İçim rahattı. Galiba bu sefer başaracaktım bişeyler. Ertesi gün hemen Eflatun Film`i aradım. Beni daha önce de defalarca görüştüğümüz Basın Danışmanı olan bayana yönlendirdiler. Tanıyordum o bayanı. Şu ana kadar hiçbir konuda bize yardımcı olmamıştı. Bir ümit aradım bayanı. "Şu an meşgulüm yarın arar mısın?" dedi. Ertesi gün bir daha aradım. Bayan kendisine iş çıkacağı için oyuncu söyleşi tekliflerine kapalı dedi. Bense çok şaşırarak oyuncuyla görüştüğümü, onun beni ona yönlendirdiğimi söyledim. Konuşma uzun aslında. Yer yer sert söylemler de vardı. Bayan onu çiğneyip önce oyuncuyla görüşmemize çok içerlenmiş. Bir de daha önceki işleri yapmış gibi bize kızmaz mı.. 2 gün sonra tekrar aradım bayanı. Bu sefer bana belli tarihler verdi. Sevindik tabi. Öğrenmiştik çekim günlerini ve sona çok az kalmıştı…
-2 GÜN SONRA-
Herhalde bayanın bize oyun oynadığını anlamışsınızdır… Ya da o heyecanın nasıl yıkıldığını tahmin edebilirsiniz..
Affan`la bir süre gezdikten sonra yine ümitlendirdik kendimizi. Sonuçta elimizde iki tarih vardı, bugün bir aksilik olmuş olabilirdi. Biraz avuttuk biraz kandırdık kendimizi..
İkinci yolculuğumuz o kadar heyecanlı değildi ama bir kıpırtı vardı içimizde. Aynı yerde bir kere daha indik otobüsten. Aynı yokuşu aynı umutlarla çıktık yine. Yine bomboştu oralar. O an yaşanan duyguları anlatmaya gerek duymuyorum bile.. Bayan neden bize böyle yapmıştı? Bu kadar kızmanın anlamı neydi? Neden çalışmak bu kadar zordu? Az da para almıyordur herhâlde.. Nerde abi sorun? Off neyse.. Artık bu işlerde yalnız olduğumuzu bir kere daha gördük ve kendi istihbarat kaynaklarımızı kullanmanın vakti geldiğini anladık. Böyle havalı havalı istihbarat dediğime bakmayın. Daha önceki tecrübeleri kullanacaktım.
- 1 HAFTA SONRA -
3. kere yine aynı yoldayız. Bu sefer biliyoruz. Nitekim hüsran yaşamıyoruz. 59. bölümün bakkal sahneleri çekiliyor, hani şu Erdal Bakkal`da. Bizde Serkan Keskin`i bekliyoruz. Tabii bir de bu sefer hazırlıklı gittik. Fotoğraf makinamız, ses kayıt cihazımız ve sorularımız...
Serkan Keskin`i geldiği zaman bir boşlukta yakalıyoruz. Tekrar olur dedi. Ama "Bugün yapalım mı?" diye ekledim. Hay hay dedi. Hayran olduk adama. Galiba oynadığı karakterden bir şeyler kapmış. Keyfimiz yerine gelmişti. Çekimleri keyifle izledik. Çekimlerin bir an öncede bitmesini istiyorduk içimizden. Sonuçta bir işimiz var.
Çekimler bitti. Biz Serkan Keskin’i arıyoruz yana yakıla ortalıkta. Adam ortalıktan kayboldu. Az önce kamera karışışında izlediğimiz adam yer yarıldı da içine girdi sanki. Bir köşede beklemeye başladık. Set çalışanları da gitmeye başladı. Bizim de iyice ümitlerimiz azaldı. Yok artık çekip gitmiş olamazdı değil mi? Unuttu mu bizi? İki defadır rahatsız ediyoruz ama, nerde? Nasıl bir düşünce seline girdiğimizi, nasıl yıkılmak üzere olduğumuzu anlarsınız.. Derken köşeden birilerini arar gibi Serkan Keskin geldi. Oda aceleyle bizi arıyormuş. Arkasına sete geldiği araba yanaştı. Çok özür dileyerek bu saatte başka araba olmadığını, bu arabaya binmek zorunda olduğunu, ama tiyatrosuna gelebileceğimizi orda mutlaka görüşebileceğimizi söyledi. Tamam dedik.. Bi kere girmiştik bu yola sonuçta. Ama bize karşı çok üzgün ve boynu büküktü. Üzülmüş müydü gerçekten yoksa oyunculuk marifetlerini mi kullandı. Bizi aramasına ne demeli? Çekip gidebilirdi. İyi mi kötü mü bu adam kardeşim?
-4 GÜN SONRA-
Semaver Kumpanya’dayız. Serkan Keskin` in içinde bulunduğu tiyatro. Fatih’te bir binanın zemin katı. Tarihi de bayağı eskiye dayanıyor herhalde, gördüğümüz resimlere göre. Oyuna girmeyebilirdik, çıkışta nasıl olsa bir randevumuz vardı. Ama “Metot” adlı oyunu izlemek istedik. Başrolde Serkan Keskin. 2 saat boyunca aralıksız psikolojik gerilim türünde bir oyun oynadılar. Kabul etmeliyiz verdiğimiz paraya da değdi ve vaktimizi boşuna harcamadılar.
Yine bekliyoruz Semaver Kumpanya`nın boş bekleme odasında. Serkan Abi`ye kendimizi gösterdik. Hemen geliyorum deyip elimizi sıktı. Masamıza oturduk. Yerleşmeye başladık. Bir yandan da kendi aramızda soru akışını, muhabbeti nasıl yönlendireceğimizi planlıyoruz. Farkettim de galiba ellerim titriyor. Ne içindi bu heyecan, neye titriyordu ellerim..?
- 5 DAKİKA SONRA-
Serkan Keskin geldi oturdu masamıza. Kısa bir hal hatır sormadan sonra bizim ağzımızdan düşürmediğimiz GENÇ Dergi`yi sordu. Neymiş bu dergi dedi. Şimdi söz bendeydi. GENÇ’i anlattım ona. Hiçbir şeyden çekinmeden (sanki çekinecek, utanacak bir şeyimiz vardı) anlattım herşeyi. En sonunda çantamdan "Bu da bir örneği abi incelemek isterseniz" diye “Ayosofya Geleceğimizdir” kapağıyla GENÇ’i çıkardım uzattım. İncelemeye başladı.
-3 DAKİKA SONRA-
Serkan Keskin: Muhafazakarlık görüyorum.
Biz: Evet tabi, muhafazakar.
-2 DAKİKA SONRA- (Burdan sonra elimizdeki ses kaydında olanları yazıyorum. Aynen.)
Serkan Keskin: Beni affedin abi.
Biz: Beni affedin der..?
Serkan Keskin: Beni affedin abi. Yani, bu buna dahil değil, karşışında durduğum… Hani bu 10.000 kişilik sizle alakası yok. Ama benimde tarafında olduğum bir taraf var ve ben ona karşı burada mücadele ediyorum. Benle burada uğraşan insanlar var. Ben bunu yapamam yani. bunun sizin derginizle alakası yok. Çok özür diliyorum.. Bunun şey bir ayrımı yok bende. Zaman gazetesi bilmem ne öyle bir ayrım yok bende.
Biz: Zaman..? (GENÇ’le zaman .. Neyse sus Aytuğ..)
Serkan Keskin: Çok özür dilerim abim.. Yani anlatabiliyor muyum demek istediğim şeyi. Çünkü ben burda bir şeyin savaşını veriyorum 12 senedir ve bazı şeylerle karşılaşıyorum. Ben bunu yaptığım zaman, şöyle bir şey oluşuyor: Neden bizimle de yapmadın? Bana baskı geliyor, neden bizimle de yapmıyosun, yapmak zorundasın diye. Ve hani bu muhafazakarlığa karşı olmakla alakalı bir şey değil, dini inançla alakalı değil, cemaatçiliği (ki komünizim de bir cemaatçiliktir) çok sevmiyorum.
Biz: Sorun değil abi. Biz seni anlıyoruz ve bizim herkese olduğu gibi sana da saygımız var. Ama yine de teşekkür ederiz.
Serkan Keskin: Sorulara bakabilir miyim?
Biz: Tabi ki..
Serkan Keskin: Sorular bende kalabilir mi?
Biz: Tabi ki..(neden aldı soruları?)..
Serkan Keskin: Ama varsa sizin için yapabileceğim bişey.. Elimden ne geliyorsa.. Çok üzüldüm sizin için..
-10 DAKİKA SONRA-
Yine yoldayız. Ama biraz daha büyüdük. Çünkü bazı gerçeklere uzaktan bakıp geçemedik bu sefer. Çünkü yüzümüze sert bir tokat gibi indi gerçekler. Sorun kimdeydi? Sanat dünyasının içinde bulunduğu “cemaat” neden çözülemiyordu? Bunlar neden bu kadar güçlü de bu adamlar bir şeylerden korkup içlerinde yaşadıkları duyguları dışarı çıkartamıyorlar….? Ya da o cemaat içinde olmayan sanatçılar neden diğerleri gibi olamayıp önleri kesiliyordu…?
-ŞİMDİ-
Toplumda herkes bir cemaatin içinde yaşıyor. Ve herkes korkarak ya da isteyerek bir şekilde düşüncelerini savunuyor, onlara göre hareket ediyor. Olan her zaman çıkar için değil de bir iş yapabilmek için uğraşanlara oluyor…
O dünyanın kapısını uzaktan da olsa şöyle bir açmış olduk. Kucağımıza bir ton yük doldu. Kim bilir belki ileride bir gün içeride girebiliriz. Temennimiz bu yönde..