Ortadoğu tarihinin en sancılı günlerini yaşıyor.
Dış müdahale beklentileri-söylentileri… Derinleşip kökleşen etnik ve dini temelli çatışmalar… Değişen siyasi dengelerin neden olduğu siyasi kaotik ortam… Patlayan bombalar… İntihar saldırıları… Öfke dolu demeçlerle, tehditlerle ekilen nefret tohumları… Milyar dolarlık silah alımları, askeri tatbikatlar vs…
Bölgeye ilişkin ajanslara düşen haberlerin neredeyse hemen hepsinde bir negatiflik hâkim.
Umut veren, ferahlatan bir habere rastlamak mümkün değil.
Bir uçtan diğer uca tüm Ortadoğu coğrafyası büyük bir cenge hazırlanıyor adeta.
Milliyetçilik ve mezhepçilik ise şu sıralar Ortadoğu’nun hızla yükselen trendi.
Bu hızla yükselen trend yüzünden, Irak resmen olmasa da fiilen üçe bölmüş durumda.
Irak’ın bundan böyle bir arada tutulmasının neredeyse imkânsız olduğu söyleniyor siyasi analizlerde...
Suriye’nin ise yeni bir Irak olması için hemen tüm şartlar mevcut. Eksikler tamamlanıyor!
Suriye’de bugün gelinen noktanın bir adım ötesi etnik kökenli bir iç savaş.
Hatta yaşananlara iç savaş demek de pekâlâ mümkün…
Kaddafi sonrası Libya, iç savaşın eşiğindeki hatta içindeki bir diğer İslam ülkesi…
Etnik ve kabilecilik ayrışması Libya gibi topu topu 7 milyonluk nüfusa sahip bir ülkeyi bile bölünmenin eşiğine getirmiş durumda...
Ortadoğu’nun en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülkelerinden Mısır, halk devriminden bu yana patinaj yapmaya devam ediyor.
Yemen, Bahreyn, Körfez Ülkeleri, Suudi Arabistan…
Hatta ve hatta Türkiye’yi etnik ayrışma potansiyelini fazlasıyla bünyesinde barındıran, bu coğrafyanın diken üstündeki diğer ülkeleri arasında saymak mümkün…
Peki İslam dünyasının, ümmetin bu bölünmüşlüğünün sebebi ne?
Paylaşılamayan ne? Bu karabasan halden kurtulmanın yolu ne?
İslam dünyasının önde gelen fikir ve din adamları sürekli uyarıyor…
Bu vahim tablonun daha da vahimleşmemesi için bir an önce tedbirlerin alınması gerektiğini çok acil adım atılması gerektiğini vurguluyorlar.
Üstad Sezai Karakoç, İslam dünyasının bu vahim halinden duyduğu kaygıları dile getiren fikir adamlarımızdan biri. Sezai Karakoç’un tüm İslam dünyasının bugün içinde bulundu vahim tablonun sebepleri ve çözüm yollarına ilişkin dile getirdiği çarpıcı değerlendirmelerinden en azında küçük bir bölümünü sizlerle paylaşmak istedim.
İslam dünyasının bu vahim durumunun sebeplerine ilişkin olarak diyor ki Üstad; “Devletimiz olan Osmanlı devleti 1918’de resmen bitmiş oldu. Sonrasında devlet parçalandı ve bir takım devletler ortaya çıktı. Şu anda çektiğimiz bütün sıkıntıların temelinde bu devletlerin ya da devletçiklerin kuruluşundaki sunilik ve köksüzlük yatıyor.
Ulus devlet fikri ile kurulduğu ve geçmişteki yapıya hiç uymadığı için Batı’dan alınan fikirlerle kurulan devletlerin hepsi çürüktür. Milliyetçilik, nasyonalizm kavramı, bizim yapımıza, 1400 yıllık İslam halkları yapısına hiç uymayan teoride kalan soyut bir kavramdır. Osmanlılar genişleyip büyüyünce kavmiyet iddiasını bırakmış ve herkesi toplayan ana damara, İslam’a sarılmışlardır. Ve onun için uzun boylu yaşamışlardır. 1918’den sonra doğan parçacıklar, milliyetçiliğe sarıldılar ama hemen hepsi işgal edildiler. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsız oldular, ancak derhal birleşmeleri yeni bir proje gerçekleştirmeleri gerekirken bunu yapamadılar. Zaman kaybettiler. Bugün patlak veren Arap baharı ile bu coğrafya paramparça olmaya doğru gidiyor.
Kürtlere gelince. Kürtler de aynı yola sarıldılar. Batı’da Londra Kürdoloji Ensitüsü’nde vb. yerlerde yetiştikleri için buna sarıldılar. Onlar da ırkçılık yolu ile gidiyorlar. İflas eden bir teori ile bir yere varmaları mümkün değildir. Kürtlerin şansı bunun tam tersinde idi. Neydi bu şans; birleştirme! Kürtler birleştirmeye çalışmalıydı. Ayırmak ve ayrılmak yerine. Neyi birleştirmeye? Bu dört ülkeyi: Türkiye’yi, Suriye’yi, İran’ı ve Irak’ı. Aksine bu devletleri parçalayıp kendilerine bağımsızlık sağlamak yolunu seçtiler. Halbuki bu hem mümkün değil, hem bu hareketin bir sonucu yok. Kürtler ayırmaya değil, birleştirmeye çalışsalar idi daha muvaffak olurlardı.”