
Nurettin Topçu’nun deyimiyle, dindar adam başkalarından daha çok bilen değildir, daha ziyade kuvvetli olandır. Dindar insan, kalbini işlemesini öğrenmiş insandır, bu ise büyük tasavvuf dünyasının kapısını aralamaktan geçer.
Dindarlık, bir kişinin mensubu olduğu dine ait inançlar ya da ibadetlerle meşgul olma düzeyi diye tarif edilebilir. Dindar insan, dışarıdan bir takım emarelerle tanınabilir olmasına rağmen, son kertede dindarlık, kişinin diniyle kurduğu bağlılık düzeyinin sübjektif bir ifadesidir. Türkiye’de laiklik konusundaki yerleşik anlayışın oluşturduğu zihniyet ve siyasetin yan ürünü sekülerleşme (dünyevileşme) içinde yeni bir biçim kazanan dindarlık formu, bugünlerde yine tartışma konusu olmaya devam ediyor. Dindar insan yetiştirme söyleminin şiddetini azaltmak için, ikinci açıklamalarda dindarlık kelimesine, modernlik sıfat olarak eklendi. Modern dindar yetiştirme gayretlerinin arka planında, iktidarı elinde tutmaktan kaynaklanan, geleceğe ilişkin tasavvur zenginliğinin yansımalarını gözlemlemek mümkün. Önceden modern kelimesini, dindar kelimesinin bir sıfatı olarak kullanmayı, bizzat dindarlar zül sayarlardı, ancak gelinen noktada devlet aygıtı elinde olduğu için, geleceğe ait iyi niyet besleyenler, modern kelimesini kendilerine sıfat olarak yakıştırabilmektedir. İktidarda olanların mutlak modern olmaları veya sayılmaları arasında nasıl bir korelasyon olduğu ayrı bir konudur. Din kelimesi ve türevlerinden rahatsız olanlar, dindarlaştırma gayretlerini bildik refleksleriyle geri püskürtmeye çalıştılar. Dindar nesle alternatif bir nesil yetiştirme hakkından ziyade, dindar olmasın önermesinden başka bir iddia taşımıyor bu itirazlar. Zaman zaman insafa gelip, İslam’ın yerli ve özgün bir yansımasının, genel dindarlık havasına hâkim olmasını dile getiren bu itirazcılar, bir taraftan da hayatlarının kısıtlanacağı zehabına kapılmaktadır. İşin özeti; dindar, dinsiz nesil onların pek umurunda değildir. Onlar istediklerini yapabilecekler midir? Mesele budur.
Türkiye’de din sosyolojisi araştırmaları, dindarlık derecelerindeki son basamağı, ilgisiz dindarlık diye tanımlamaktadır. Dine karşı kayıtsız bir tutum içinde olanların oluşturduğu bu tip içinde sayılabilecekler, temel dinî inançlara karşı saygılı ve bağlı olmakla birlikte, pratikte dinin, yaşantılarında hiçbir yer tutmadığı kimselerdir. Dindar nesil yetiştirme gayretine konu olarak dinsizleri almayacaksak, derecenin en sonundaki ilgisiz dindarlar pekâlâ bu işin muhataplarıdır. Kendilerine dinsiz de dedirtmeyecek, sayıları hayli fazla olan, ilgisiz dindarları dindarlaştırmak, hiç şüphesiz dindar neslin nüfusunu ve nüfuzunu artıracaktır.
Dindar Müslüman, takvanın türlü biçimlerine kayıtlı insan demektir. Onun hayatında ibadet alışkanlıkları kadar, kişisel davranış ve tutumları, aile içi yaşamı, kamu düzenine yönelik tutum ve davranışları da dininden kaynaklanan inançlarla örüntülü olmalıdır. Peki dindar insan nasıl yetişir ya da yetiştirilir? Aile içi eğitim, Kur’an kursu eğitimi, İmam hatip lisesi eğitimi, ilahiyat eğitimi, muhtelif sivil eğitimler kişiyi dindar yapar mı? Yalnız bu eğitimlerle alınan bilgiyle dindar olunmaz, fakat bunların benimsenmiş ve aşkla yaşanmış olması insanı dindar yapabilir. Din eğitimi, bir bilim tarihi eğitimi değildir; bugün bu yapılmaya çalışılmaktadır. Din eğitimi her şeyden önce bir kalp eğitimidir. Kişiyi dindar yapma adına verilecek her türlü eğitimin nihai gayesi, nefsin bilgisinden, Rabb’in bilgisine ulaştıracak bir yol açmak olmalıdır. Dış dünyanın çekiciliği ile iç dünyanın varsaydığı hakikat arasındaki gerilim, dindarlığı ortaya koyar. Dış dünyanın insana, inandıklarını uygulama imkânının pek bulunmadığını fısıldaması, dindarlaşma yolunda en büyük engellerdendir. Yapılacak çok iş vardır. Daha çok din dersi yerine, okullarda ilim - din ayrılığı safsatası bırakılmalıdır. Öğretmen tutumlarını değiştirmek zor olsa da en azından müfredat değiştirilebilir. Aklı, aşırı derecede kutsayan, kibirli cehalet şaşkınlığının verdiği huzursuzluktan dimağlar bir an önce kurtarılmalıdır. Diğer fen ve matematik derslerinin işlenişinde, evrimci ve bilinemezci anlayıştan bir an önce vazgeçilmelidir. Nurettin Topçu’nun deyimiyle, dindar adam başkalarından daha çok bilen değildir, daha ziyade kuvvetli olandır. Dindar insan, kalbini işlemesini öğrenmiş insandır, bu ise büyük tasavvuf dünyasının kapısını aralamaktan geçer.