Bir fotoğrafçının başarısı daha fotoğrafı çekmeden konu üzerinde çalışıp neyi, nasıl çekeceğine karar verip, kompozisyonu ona göre oluşturup son adımda fotoğrafı kaydetmesi yani çekmesi üzerine kuruludur. Yoksa önce görür görmez fotoğrafı çekmesi sonra da bilgisayar üzerinde fazlalıkları kırparak, yardımcı programlarla resim üzerinde deneysel oynamalarla yeni bir fotoğraf üretmesi başarı sayılmaz. Bu tamamen farklı bir çalışmanın konusudur. Bir fotoğrafta farklı kompozisyon unsurlarını kullanarak kadraj oluşturmak daha fotoğrafı çekmeden yapılması gereken bir uygulamadır. Bu unsurlardan birisi de konunun ‘odak noktasını’ iyi seçip onu ön plana çıkararak fotoğrafı çekmektir. Odak noktası bir çok fotoğrafta o kadar bellidir ki o karede farklı bir konu aramanız zaten mümkün olmaz. Her bakan doğal olarak onu görür. Bu ay ‘Odak noktası’ unsuru içerisinde değerlendirilebilecek üç fotoğrafı ayrı ayrı ele almak istiyorum.
Bunlardan ilki; Ayşenur Oğuz’un damlalarla süslenmiş çiçek fotoğrafı. Odak noktası baştan seçilmiş ve bu doğrultuda netlenmiş bir fotoğraf. Öndeki çiçek ve etrafında sınırlı bir yaprak alanı su damlalarıyla net, arkada geriye doğru uzayıp giden alan ise flu olarak çekilmiş. Bu sayede öndeki çiçek bütün ayrıntılarıyla ve güzelliğiyle ben buradayım derken arka planda yer alan çiçekler ve yapraklarda belli olmayan ama aynı çiçeğin devamı hissini veren görüntüleriyle fotoğrafa ciddi bir katkı veriyorlar.
Bu fotoğrafta iki noktaya katkı yapmak gerekiyor. Birincisi öndeki çiçeği tam ortaya değildi biraz daha sağa yerleştirmek fotoğrafa gözle görülür bir derinlik kazandırabilirdi. İkincisi de alan derinliğini biraz daha artırarak çiçeğin tamamını daha net gösterebilirdik.
Zühre Urucu’nun beyaz çiçek fotoğrafı da odak noktası, çok sığ alan derinliği sayesinde belirlenmiş bir fotoğraf. Çiçek fotoğrafı özellikle bunun gibi alan derinliği sığ olan kompozisyonlarda özen gösterilmesi gereken karelerdir. Çünkü en ufak bir rüzgarda net alanı yakalamak mümkün olmaz. Ayrıca kadraja yerleştirme planı yapmakta zorlaşır. Bu karede çok güzel bir yerleşme planı uygulanmış. Sol önden flu olarak başlayan çiçek dizisi, tepe noktasında netleştirilerek sağ üst köşede sanki arakaya doğru uzayıp gidiyor hissiyle bitirilmiş. Fotoğrafın altında ve üstünde boş alanda yer alan koyu lekeler hem alan derinliği hissini artırmış hem de beyaz çiçeğin daha ön plana çıkmasına katkı sağlamış. Bu fotoğrafla ilgili tek bir hatırlatmam olacak. Netlik tam üst noktada değil de biraz daha önde bize doğru bakan ve tamamı görünen bir çiçekte yapılsaymış çok daha çarpıcı olurmuş.
Normal şartlarda portre fotoğraflarında odaklanacak noktanın alternatifi yoktur. Portrede gözler doğal odak noktasıdır. Tabii bunun istisnaları vardır ama bunlar sınırlı fotoğraflardır… Ayşe Toker’in öğrenci fotoğrafı buna güzel bir örnek olmuş. Birincisi odak noktası, (yani gözler) net. Gözlerden başlayıp arkaya doğru giden alan, uzaklaştıkça artarak netliğini kaybediyor. Bu fotoğrafta olduğu gibi odak dışı öğelerin anlaşılır kaldığı sürece sığ alan derinliğinin paha biçilmez bir değeri vardır. Çünkü bu fotoğrafta da olduğu gibi çocuğun sınıfta olduğunu arka planda belli belirsiz duran öğrencilerden kolaylıkla anlayabiliyoruz.
Odak noktasıyla ilgili son söz olarak; fotoğraflarınızda sadelik ve görselliği artırmak için, odağın görsel gücünü daha çok kullanın ve onu küçümsemeyin…
Elif Terzi’nin gün batımında çektiği çam ağacı fotoğrafı yanlış hatırlamıyorsam bize gönderdiği ilk fotoğraf. Fotoğrafçılıkta kompozisyonun bir unsuru da ışık, ton ve renklerin dağılımıdır. Bunun yanında çizgi ve şekillerin ne kadar belirgin oldukları da ışık ve ton ilişkilerine dayanır. Bu saydıklarımız tasarımın ışık kaynaklı bileşenleridir. Elif Terzi’nin fotoğrafında da ışık, ton, renk ve şekillerin fotoğraf üzerindeki etkileri hemen farkediliyor.
Fotoğrafta renk kullanımı başlı başına bir ders konusu olacak kadar zengin ayrıntılar içerir. O kadar ki bazı fotoğrafçılar sadece renkleri kullanarak çok zengin çalışmalara imza atmışlardır. Sizler de gördüğünüz fotoğraflarda kırmızı, mavi ve sarı renklerin etkilerini hemen fark etmişsinizdir. Bu fotoğrafta da kırmızı, mavi ve sarının farklı tonları, bilerek ya da bilmeyerek, kompozisyonun ana unsurlarından birisi hâline gelmiş. Ayrıca sol önde yer alan yapraksız ağacın dalları da doğal şekiller olarak kompozisyonun bir unsuru olarak düşünülebilir. Ancak sanki o dallar biraz daha aşağıdan çekilseymiş daha iyi olurmuş. Biraz eğilerek daha fazla şekil oluşturma şansımız varmış. Bir de ufuk çizgisinin alt kısma yakın tercih edilmesi de hem gökyüzünün daha fazla kareye girmesini sağlamış hem de önde yer alan ve gözü yoran siyah alanının olumsuz etkisini en aza indirmiş. Bu fotoğrafta sağ tarafa yerleştirilerek iyi bir konumda yer alan çam ağacının tamamı görünse daha iyi olacakmış.
Hatice Hiranur Tüfekci’nin Umre’de çektiği bebek fotoğrafı gelen insanların doğallığını, güven ve emniyet duygusunu anlatan bir fotoğraf olmuş. Zaten büyüklerin bir kısmı da böyle buldukları ilk yerde uyumayı seçiyorlar. Fotoğraf genel hatlarıyla kabul edilebilir bir fotoğraf. Ancak hayalimde bu fotoğrafı ben çekseydim diye senaryolar kurmaya başladığımda gözümün önüne şöyle bir fotoğraf geliyor:
Aynı açıdan yere iyice eğilmişim. Neredeyse çocukla yüz yüze bakıyorum. Önde bir miktar mermer zemin var. Netlik ayarını çocuğun yüzünden yapmışım. Yerdeki poşetler ve arkadaki duvar belli belirsiz kareye girmiş. Bu sayede çocuğun yüzündeki o masumluğu ve tatlı uyumayı fotoğrafa bakanlar hemen görür hale gelmiş… Herhalde o fotoğraf çok güzel olurdu.
Kız Kulesi’ni seyreden gençler fotoğrafını İbrahim Ethem Enişer göndermiş bize. İyi de yapmış. Fotoğraf bir çok bakımdan senaryosu iyi kurgulanmış ve bilinçli olarak çekildiğini hemen belli eden bir çalışma. Kız Kulesi’nin ortaya yerleştirilmesi, sağda ve solda ikişer kişinin bırakılması. Ayrıca hepsinin birbirini kesmeyecek ve üst üste binmeyecek şekilde yerleştirilmesi, bankın sadece küçük bir kısmının kareye yerleştirilmesi, arka planda belli belirsiz Sultan Ahmet Camiinin gösterilmesinin bilinçli tercihler olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sağ üst köşeden gelen güneş ışığının gökyüzünde oluşturduğu degrade ton fotoğrafa ayrı bir derinlik kazandırmış.