
Allah’a muhabbet ve dostluğun zirvelerine önce peygamberler, sonra ashâb-ı kiram ve daha sonra ise derecelerine göre Allah’ın salih kulları yerleşmiştir. Allah’a sevginin, en önemli şartı Resûlullah Efendimiz’e duyulan muhabbettir. İslam Tarihi, bu muhabbetin sayısız misalleriyle doludur. Bunlardan birisi de ashaptan Sevâd bin Gaziyye’ye ait olan şu hadisedir:
Kureyş müşrikleri Bedir’de Müslümanların karşısında yer almadan önce Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, elindeki ok ile mücahidleri; “Beri gel, geri git!” gibi tâlimatlarla hizâya getirdikten sonra, tek tek saydırdı. Bu esnâda saftan biraz ileri çıkmış bulunan Sevâd bin Gaziyye’nin karnına dokunup:
“–Ey Sevâd! Hizâya gel!” buyurdu. Sevâd ise:
“–Yâ Rasûlallâh, canımı acıttın! Allâh Sen’i hak ile gönderdi. Bu yüzden kısas isterim! (Yani Senin benim karnıma vurduğun gibi, ben de senin karnına vurmalıyım)” dedi. Peygamber Efendimiz gömleğini açtı ve:
“–Haydi kısas yap” buyurdu.
Ensâr:
“–Ey Sevâd! O Allâh’ın Rasûlü’dür!” dediler.
Sevâd:
“–Adâlet konusunda hiçbir insanın diğerine karşı üstünlüğü yoktur!” dedi. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“–Haydi, kısas yap!” buyurdu.
Sevâd, Varlık Nûru’nun mübarek bedenini yaklaştı. Ona vurmak yerine Resulullah’ın mübarek bedenini büyük bir nezaketle öptü.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Ey Sevâd! Niçin böyle yaptın?” diye sordu. Sevâd:
“–Görüyorsunuz ki savaşa hazırlanmış bulunuyoruz! İstedim ki, benim en son ânım, Sana dokunduğum ân olsun!” dedi. Bunun üzerine Âlemlerin Efendisi ona hayır duâda bulundu. (Bk. İbn-i Hişâm, II, 266-267; Vâkıdî, I, 57; İbn-i Sa’d, III, 516)