
Köyde büyüyen biri olarak şunu söyleyebilirim, küçükken tüm ``Zihni Sinir procelerim`` toprak içinde geçmişti... Topraktan tüneller, kardan evler, arılar, tavuklar hatta kirli dereler...
Yaramazlıklarım, doğru bir yöntem değildir; ancak son bilimsel sonuçlar, kirlenmenin de hayati bir öneme sahip olduğuna dikkat çekiyor.
Tıp gelişiyor, kesin tedaviye yönelik ilaçlar artıyor, antibiyotikler artık ``Kara Veba`` günlerini paspasın altına süpürüyor...
Ancak analizler bunun tersini söylüyor. Daha temiz ortamlarda büyüyen çocukların gelişme çağında hiç bir mikropla karşılaşmadıkları için astım gibi otoimmün hastalıklara eskiye nazaran daha çok yakalanıldığı belirtilmektedir.
Ortalama bir insan vücudunda yaklaşık iki kilogram mikrop bulunmaktadır. Bu durum korkutmasın hemen. Lakin bu dünyada hiçbir şey hikmetsiz olmadığı gibi bir çok ölümcül bakteriye ev sahipliği yapmaklığımızında derin sebepleri vardır...
Bağışıklık sistemimiz, midemizde ve sindirim sistemimiz boyunca yaşayan trilyonlarca farklı mikrop türünü tanıya tanıya mikroplara karşı savunma sistemleri geliştirmeyi öğrenirler. Böylelikle ``doğal aşı`` dediğimiz olay gerçekleşmekte yani mikroplarla ortaklaşa bir yaşam sürdürüken ölümcül olanlarına karşı tanıma ve öldürme yolları geliştirmekteyiz.
Bu nedenle hijyenik bir ortamda büyümek kısa süreli hastalıklardan korunmak anlamına gelsede hastalıklara ve belki ölüme ait davetiyeyi de cebimizin iç cebine koymak anlamını taşımaktadır...
``Hijyen hipotezi`` olarak nitelenen bu yaklaşıma ilk deneysel kanıt, Science dergisindeki bir makalede yayımlandı.
Tamamen mikrop ve hastalık yapıcı etkenlerden arındırılmış bir fare kolonisi büyütebilen araştırmacılar, daha sonra normal yaşadığımız ortamda büyütmeye devam ettiler. Ve gözlemler sonucunda bu tertemiz ve ``titiz`` farelerin, astım ve kalın bağırsak gibi ciddi hastalıklara daha kolay yakalandığı saplandı. Ancak büyümelerindeki ilk hafta normal ortamda büyütülen farelerde ise herhangi bir hastalıkla karşılaşılmadı.
Bu sonuç küçüklüğümüzden itibaren gelişimimiz boyunca çevremizle olan ``dengeli`` iletişimimizin bağışıklık sistemimiz için çok önemli olduğunu gösteren bir kanıt olarak görünmektedir.
Vel hasıl, ``çimlere basılmaz`` tabelalarından bir an evvel kurtulmalıyız. Ve hatta çimlere uzanmanın, belki oyunlar oynamanın zamanı gelmiştir artık...