Malumunuz son zamanlarda her tarafta hayli yağış oldu.. Direksiyon başındaki insanlar, bu vesileyle, dikkat, gafl et ve edeb imtihanının katlanmış zorluklarını yaşıyor..
Böyle, oldukça yağışlı bir günde, araç kullanırken, telefonumun çalmaya başladığı, çok da dikkatli olduğumun söylenemeyeceği bir anda, birden frene asıldım ve bir “eyvah” çektim.
Sol lastiklere denk gelecek bir su birikintisine dalmamanın bir gayretiydi bu. Zira böyle bir hata, tam da oradan geçmekte olan bir sokak köpeğinin tepeden tırnağa ıslanması demek olacaktı.
Kaçıp giden köpek ne yaptı, hakkımda ne düşündü bilmiyorum. Aynadan baktığımda içimi rahatlatan son durumunu görmüştüm; lakin, bu hadise, bende derin bir tesir bıraktı.
Neydi ki beni o kadar telaşa sokan, ayağımı frene, gözlerimi aynaya, dikkatimi son anda bir “köpeğe” çivileyen?… Söylene söylene yoluma devam ettim..
Ben bu anne ve babamın hakkını nasıl öderim? Ben bu ağabeylerimin hakkını nasıl öderim? Ben bu hocalarımın hakkını nasıl öderim? Ben bu dostlarımın hakkını nasıl öderim? Ben, Allah dostlarının hakkını nasıl öderim? Ben, Efendim’in hakkını… demeye kalmadı, artık susmamakta kararlı olduğu anlaşılan telefonu “-Efendim!” diye açtığımda, karşımdakinin ne dediğine aldırmadan, “Sallallahu aleyhi ve sellem…” diyordum..