
Sadece Starbucks ve birkaç Türk lokantası açık. Başında oyalı tülbendiyle büfeyi süpüren kadınla biraz sohbet ettim. Gurbetçinin anlattıklarına göre Almanlar asla pazar günlerini çalışarak geçirmezler, hatta çalışan yabancılara da düzenlerini bozduklarından sinir olurlarmış.
Avrupa’yı kasıp kavuran iki güçlü adam karşılaştığında hayretle bakıştılar. Napolyon insan cildinin yırtılmadan nasıl bu kadar esneyebildiğini merak edince, Friedrich ufacık bir kafaya bu kadar hırsın nasıl sığdığını sordu.
17. yüzyıl sonlarında Duke Carl Eugen von Wuerttemberg, soylu itibarına ve kalabalık ev halkına yakışır bir saray inşası emrini verdi. Amacı Stuttgart’ı ikinci Versay yapmaktı. Almanya’nın son barok sarayı pek çok yaralanmaya, yangına ve özellikle de ikinci dünya savaşına rağmen tüm ihtişamıyla ayakta kalabildi.
Şehrin en çok turist ağırlayan meydanında kahveler iskemlelerini ve kameralar merceklerini saraya dönmüş. Şehir turları meydandan kalkıyor. Meşhur sokaklar burada buluşuyor. Hatta şehitlerimiz için bu meydanda gurbetçilerle yürüdüm. Yıllar önce Sirkeci Garı’ndan tahta bavullarla ayrılsalar da vatanlarını unutmayan, kim bilir belki benden daha çok Türk kalabilmiş, vatanını unutmak şöyle dursun, şehitleri için yaşadığı topraklarda yürüyen bu güzel insanları ve beni bir anda Friedrich’in torunları sardı. Uzun boyuma rağmen kendimi minicik hissetim. Bir yanda süvariler diğer yanda koruyucu siperlikleriyle daha da irileşen polislerden çok kameraların çekmekte olduğu görüntülerden çekinerek yavaş yavaş gruptan sıyrılıp turist kimliğime bürünerek bir banka oturdum. Olaysız biten yürüyüşte hepimiz Van depremini duyarak sarsıldık. Benim için Sututgart Nuh’un gemisiydi. Arkadaşlarımla gideceğim Van programını iptal edip eşimin peşine takılmıştım...
Pazar Günleri almanya Uyur
İnanması güç ama cıvıl cıvıl dükkânlar bomboş, kapıları kilitli. Çikolata dükkânının vitrinini seyrederken neredeyse çocuk gibi ağlamak geldi içimden. Sadece Starbucks ve birkaç Türk lokantası açık. Başında oyalı tülbendiyle büfeyi süpüren kadınla biraz sohbet ettim. Ben onu, o beni görmekten memnun. Kırk yıllık dost gibiyiz. Tek ortak yanımızsa vatanımızdan uzakta birbirimizi bulmuş olmamız. İstanbul’da yollarımız çakışsa belki de bir tebessümü bile birbirimize çok göreceğiz. Gurbetçinin anlattıklarına göre Almanlar asla pazar günlerini çalışarak geçirmezler, hatta çalışan yabancılara da düzenlerini bozduklarından sinir olurlarmış.
Bu Şehir Erkekler İçin Çok Çekici
Mercedes ve Porsche’un anavatanı. Özel dizaynla hazırlanmış müze benim için bile gezilmeye değer. Uzay mekiğini andıran asansör yolculuğa F1 sesleriyle başlarken her katta değişen araba sesleri sonuncu katta at nallarının kıvılcım saçan tınılarına dönüştü. At arabalarının motora kavuşmasıyla başlayan tarih Daimler, Maybach, Benz’in birer soyadıyken markalaşarak devam etti. Makine mühendisi kızının adını son tasarladıkları arabaya verdiğinde onun erkeklerin ve kadınların rüyası olacağından habersizdi. Mercedes ise hayatı boyunca direksiyon başına geçmedi.
Çin bahçesinden parklarına kadar Stuttgart farklı manzaralarla karşıladı beni. Şehirdeki yapıları ve çevresini seyretmek için ziyaret edilmesi gereken noktalardan biri de Televizyon Kulesi ama en çarpıcı olanı El Hamra Sarayı’nı andıran botanik bahçesiydi. Neckar nehri kıyısındaki İspanyol mimarisine daha yeni alışmıştım ki büyük ferforje seralardaki tropik havayla karşılaştım. Ağaçlardan sarkan orkideler, rengârenk şebboylar, kulağımı tırmalayan kurbağa sesleri, kayalıklardan süzülen minik şelaleler kış gününde içimi ısıttı. Yün eldivenlerimi çantama atıp mercekteki buharı her seferinde silerek, orkidenin üstüne tüneyen çekirgeyi, kar tulumlarıyla tropik ormanda gezinen sarı Alman çocuklarını çekmeye başladım. Etrafıma bakınıp kimsenin beni görmediği bir anda, dışarıdaki sonbaharı gizleyen buharlı cama İLK BAHAR yazdım. Tarihi binalardaki botanik gezim bittiğinde modern hayvanat bahçesini paltoma sıkıca sarılarak, soğuktan kaçarcasına hızlı adımlarla gezdim. Baharda Stuttgart’ı yeniden ziyaret edip doya doya havuzlardaki nilüferleri, tembel tembel yatan hayvanları ve güneşi görünce yuvalarından çıkacak kuşları görmeyi hayal ederek hayvanat bahçesinden ayrıldım.
Not: Friedrich 211cm Napolyon 169 cm uzunluğundaydı.