
Abdulaziz Karakuş / Genç Haber Merkezi
Bu sabah Zeytinburnu’nda çalışan birçok banka memuru iş başı yapamayacak, yüzlerce esnaf bu haftayı tadilatla geçirecek, yüzlerce çocuk ömür boyu unutamayacakları bir olaydan sonraki ilk güne merhaba diyecekler, durak yapım işlerinde çalışan onlarca ameleye yevmiye çıkacak, belediye çalışanları güne yoğun bir temizlikle başlayacaklar…
Ve ben bir günde hiç bu kadar uçlarda dolaşmadım. Kürt oldum, Ülkücü oldum, Devlet oldum…
Oradaydım…
Bu yaşananlara tanık olmak ve haberi kaynağından almak için dün oradaydım…
Ben de olayların dışında kalmamak, gazetelerin ve televizyonların eksik haberlerine maruz kalmamak için arkadaşımla birlikte Zeytinburnu’na doğru yola çıktım. Sabahın ilk ışıklarıyla tutuklamaların başladığını ve toplu halde yürümelerin yasaklandığını öğrendik. Metrobüs duraklarındaki insanların yüzlerindeki o tedirginlikten günün çok yoğun ve gergin geçeceğinin ilk emareleriydi.
Yolları bilmediğimiz için takıldık bir grup gencin peşine Sahil yolundan meydana doğru yürümeye. Slogan atmayışımız ve grubun içine fazla girmeyişimizden olsa gerek bizden şüphelendiler. Birkaç sorgu sualden sonra bizim kimlikleri kontrol ettikten ve sivil polis olmadığımızdan emin olduktan sonra fotoğraf çekmemize izin verdiler. Sloganlarla ara sokaklara daldık, grubun liderleri tarafından sık sık “taşkınlık yapmayın, kimseye sataşmayın” tarzında uyarıların yapılması bizleri sevindirdi.
Gaz bombaları ve taşların savaşı…
Yaklaşık 15 – 20 dakika yürüdükten sonra ilk gazlı bombalarımızı da yemeye başladık. Bu konularda ben tecrübesiz olduğum için gruptan ayrılmamaya çalıştım. Kısa bir dağınıklıktan sonra grup daha da kalabalıklaşarak yoluna devam etti. Derin bir ikilem içerisindeydim. Herhangi bir gruba üye değildim, sadece ortamı yakından görmek ve sağlıklı analizlerde bulunabilmek için gittiğim ortamda kendimi konumlandırma çabalarından vazgeçtim. Bir yerleri sahiplenme, bir taraftan olma duygularımı kenara bırakarak tedirgin bir şekilde sessizce yürümeyi sürdürdüm.
Askerden zafer işareti…
Gün içerisinde onlarca heyecanlı hâlin içinde en dikkat çekici olanı, önünden geçtiğimiz askeriyeden nöbetçi bir askerin bizi görünce zafer işareti yapmasıydı. Grup o askeri görünce alkış ve ıslıklarla selamladı.
Sahildeki halı sahanın yanına geldiğimizde, karşımızdaki polisler hareketlenmeye başladılar. Biz tam ortadayız arkamızda yüzlerce Kürt genci ve kadınları, karşımızda onlarca polis. Bir an nerede olduğumu düşünürken polisin gaz bombasıyla kendime geldim ve kaçmaya başladım. Çatışma yoğunlaştı, kulağıma sadece çığlık ve gaz bombalarının sesi geliyordu. Yaya üst geçişine çıkıp video kaydı yapmaya başladım. Önce taş atanlar polisi püskürttü daha sonra polisin sağlam bir karşı atağı karşısında grup ara sokaklara dağıldı. Şehrin içlerine doğru girdiğimizde manzara hiç iç açıcı değildi. Dükkânlar, duraklar, çöp konteynırları darmaduman olmuş, gazların etkisiyle gözler yaşarmıştı.
Bir kimlik kontrolü daha…
Şimdi meydanda ülkücü gençler İstiklâl marşı eşliğinde yürüyüp sloganlar atıyorlardı. Biz de gün boyu yaptığımız gibi fotoğraf çekmeye başladık. Birkaç dakika sonra etrafımız sarıldı, onlar da bizden şüphelenmişler, bir de onlar kimlik kontrolü yaptılar. Sağ tarafımda sıkılan yumrukların sıcaklığını hissediyordum, ufak bir itirazımızda linç edilme durumuyla karşı karşıyaydık. O esnada polis araçlarının yanaşmasıyla kurtulduk…
Dün Zeytinburnu’nun ismini bilmediğim ve ilk defa gördüğüm sokaklarında hiç olmadığım kadar Kürt, Türk ve devletçi olmuştum. Polis kimlik dedi, Kürtler kimlik dedi, Ülkücüler kimlik dedi… Yaşadıklarımın gayrısı da hatıra olarak bende kalsın, bir köşede…