Abdulaziz Karakuş / Genç Haber Merkezi
Görmek-görememek, duymak-duyamamak, yürümek-yürüyememek, düşünmek-düşünememek her şey zıddıyla bilinir. Bu saydığımız haller de zıddının bilinmesiyle orantılı olarak, değer kazanan hallerdir. Yani, kişi gerçek manada gördüğünün farkındaysa ve bunun üzerinde biraz tefekkür ediyorsa, bu nimetin değerine göre davranacaktır.
İçinde bulunduğumuz halin zıddı genelde bizden uzaktır. Her gün gözümüzün önünde olsa da, evimizin içinde dolaşsa da o hâl ile sınanacağımız hiç aklımıza gelmez. Gören gözün görmeme ihtimali, tat alan dilin bir gün tat alamaması, tükürük salgılayan bezlerin bir an kuruma ihtimali bizden çok uzaklardadır. Çünkü şimdilik bunlar bizde yerli yerindedirler…
Bunlar üzerinde düşünmediğimiz gibi, bu halde olan insanların da hayatta ne tür zorluklarla boğuştuğundan bihaber yaşarız. Herhangi bir özrü olan kişinin, toplumdan nasıl dışlandığını görmezden geliriz, ‘Allah yardımcın olsun deriz’ ama elimizi uzatmayız. Her birimizin, kendi başına hilafet makamında olduğunun farkında olmadan dua ederiz.
Bilmez miyiz ki, Allah (c.c) o kişiye zaten yardım edebilir, yedirebilir, içirebilir ama bizi aracı kıldığının farkında değil miyiz de, aldırış etmeyiz.
Mesela, gözleri görmeyenler rahat rahat yürüyemezler, içlerinde her an birisine çarpma, kaldırımdan düşme tedirginliğiyle yürürler. Bu kişiler, dışlana dışlana özgüvenlerini yitirmişlerdir. Bu özgüvensizlik, hayal kurmalarını bile engeller, evlendiklerini hayal etmeye yeltenirler fakat ‘kim seninle evlenir’ cümlesiyle bütün hayalleri altüst olur.
Selahattin Bey de onlardan biri. 43 yaşında, Elazığ ’lı. Yaz aylarında, yaşlı annesiyle köyde yaşıyor, kışın İstanbul’a abilerinin yanına geliyor. Henüz 3-4 yaşlarındayken geçirdiği havale sonucu her iki gözünün nurunu yitirmiş. Kendisi o dönemde ailesinin ve çevresinin bilinçsizliklerinden şikayet ederek doktorun, ‘çocuk yaşta gereken ilgi gösterilseydi, görme ihtimalin yüksekti’ dediğini söylüyor.
Tüm bu olumsuzluklar içinde hayata dair umutlarını yitirmediğini ve artık evlenmek istediğini belirtiyor. Âmâ olmak dışında herhangi bir sağlık sorunu olmayan Selahattin beyi, ben de yakından tanıyorum. Her türlü ihtiyacını kendisi gören, temizliğine özen gösteren bir beyefendi.
Köyde daha rahat gezip dolaştığını söyleyen Selahattin Bey, evlenme talebine karşılık verecek kişinin isteği doğrultusunda İstanbul’da da ev tutabileceğini ve eşya alabileceğini belirtiyor.
Hayatı namaz ve ev içi sohbetlerle geçiyor. Eş adayı için, öyle çok büyük kriterleri yok. 30-45 yaş aralığında, kendi halinde olması yeterli olabilecek düzgün bir eş arıyor. Yaşama umudunu yitirmediğinden çocuk hayalleri bile kuruyor…
Kendisi öz amcam olur, bu yazının onun için hayırlara vesile olmasını dilerim.
Gerçek manada çevrenizde amcama aday olabilecek birisi varsa, ortaklaşa hayırlı bir işe vesile olabiliriz…