Fincancı Katırları, Aziz Valentin`in Aziz Hatırası...
Bülent Şirin / Genç Dergisi Şubat 2011 / Sayı: 53
Sevgililer Günü adını ilk kez duyduğumda gülümsemiş, Kelaynakları Koruma günü gibi bir şey olduğuna hükmetmiştim. Sonraları güzel ve yalnız ülkemde milli bayramlardan bile daha coşkulu kutlanacağını bilemezdim tabiî, pek çok kimse gibi.
Bu “gün”ün anlam ve önemini biraz kavrayabilmek için özgür ansiklopedimiz Wikipedi’ye bir göz atalım isterseniz:
“Sevgililer Günü, her yılın 14 Şubat günü birçok ülkede kutlanan özel gün. Kökeni, Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda “Aziz Valentin Günü” (İngilizce: St. Valentine’s Day) olarak bilinir.
Valentine kelimesi, Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamlarında da kullanılır. Günümüzde, bazı toplumlarda sevgililerin birbirine hediyeler aldığı, kartlar gönderdiği özel bir gün olarak devam etmektedir. Tahminlere göre 14 Şubat günü, tüm dünyada 1 milyar civarında kart gönderilmektedir. Bunun yanı sıra hediye alımlarından kaynaklı piyasada satışlar artmaktadır.”
Aziz Valentin’in kim olduğunun esasında bu noktada fazla bir önemi yok. Merak eden internetten bakıp öğrenebilir. Meselenin püf noktası, alıntının son iki cümlesinde. Bir milyar kart, hediye alımlarında artan satışlar. Bu bilgi ansiklopediye ne zaman eklendi bilmiyoruz, belki kart satışları eskisi kadar yoktur ama yerini en az onun kadar kârlı bir başka satış unsuru almıştır muhakkak.
Hiç unutmuyorum, 1995 senesinde İslami hassasiyetleri yüksek bir arkadaş elektronik ürünler satan bir işyeri çalıştırırken, “geçen gün müşteriler boyuna çakmak alıyorlardı. Meğer sevgililer günüymüş, bizim haberimiz yok” demişti. O arkadaşla uzun süredir irtibatımız kopuk. Yine ticaretle uğraşıyor ve sevgililerin sevgililerine hediye alabileceği bir işyeri sahibiyse sanırım çoktan bu günün anlam ve önemini kavramış ve ticari takviminedahil etmiştir.
Ticari açıdan baktığınız zaman, Sevgililer Günü’nde (diğer bilumum “gün”ler gibi) talebe cevap verip ekmek paranızı temin etmenizde bir mahzûr olmayabilir. Fakat problem “satış”ta değil, “alış”ta başlıyor kanaatindeyiz.
Seküler vatandaşlarımıza hava hoş, onlar için bizim oraların tabiriyle Erzurum arpalık, Sivas buğdaylık. Peki bizim dindarlara ne oluyor, anlamak çok zor. Sadece Sevgililer Günü değil, doğum günü ve içlerinde en masumu görünen Anneler Günü ritüelleri de artık yice içimize işlemiş durumda. Bir şey dediğiniz zaman, hediyeleşmenin sünnet olduğunu burnunuza dayayıveriyorlar. Ardından patlayan münazaranın sonunda ise nefes israfından başka bir netice hasıl olmuyor ne yazık ki.
Sevgililer Günü, Anneler Günü, Evlilik Yıldönümü, Doğum günü… Dikkat buyrun, hepsi de insanların hassas oldukları, dolayısıyla paracıklarına daha kolay kıyabilecekleri günler bunlar. Sevgililer Günü henüz ortada yokken bile sakız, mendil vs. satan çocuklar özellikle yolda yürüyen genç çiftlere yaklaşır ve ısrarla satmaya çalışırlardı. Aşk ateşiyle aklı başından gitmiş delikanlı ufak da olsa yavuklusunu sevindirmek isterdi tabiî.
Bu saydığımız “gün”lere karşı kışkırtılan ilgi, örneğin bir Sigarayı Bırakma Günü’ne gösteriliyor mu? Ya da ne bileyim, ülkemizde hassasiyetin düşük olduğu kan bağışı kampanyasına? Tabiî ki hayır, oralarda kâr yok çünkü.
Bu tür “gün”lerin, tüketim ekonomisinin kamçılarından olduğunu kavrayalı hayli zaman oldu aslında. Hâl böyleyken, o günlere İslam dairesi içinde kılıflar bulmak ya da Yılbaşı-Mekke’nin Fethi kutlaması gibi alternatifler üretmek çözüm değildir. İki sene kadar önce değerli bir hocamız, fincancı katırlarını ürkütme kaygısından dolayı 28 Şubat sonrası başta ümmet olmak üzere bazı kelimelerin artık neredeyse kullanılmamaya başlandığını vurgulamıştı. Fincanların sahibini kızdırmayalım derken her şeyin sahibini kızdırmayalım? O zaman ne fincan kalır ne de katır… Ne de Aziz Valentin’in aziz hatırası…