
Abdulaziz Karakuş / Genç haber Merkezi
Vatan Gazetesinin bugünkü manşeti yüreğimden estirdiği rüzgarla, tüylerimi diken diken yapıp, vücudumda hararete sebep oldu. Beni, yokluğun en dibiyle, varlığın en lüksü arasında boynumda iple, bir o yana bir bu yana sallandırdı. `Utanç` kelimesi geçiyor manşette kime hitaben söylendiği meçhul, bana mı, sana mı, devlete mi, hükümete mi yoksa Muhammet`in meclisteki temsilcilerine mi...
Ne olmuş...
Gurur ve Utanç isimli manşetin girişi şöyle: Gurur, Antalya`da Türk doktorlar dünyanın konuştuğu yüz nakline imza attı,Utanç, Diyarbakır`da iki yaşındaki Muhammet `yer yok` diye alınmadığı hastane kapısında can verdi...
Şırnak İdil`de bulaşıcı menanjite yakalanan Muhammet Erşek`i babası hemen hastaneye götürdü. Tedavi sonuç vermeyince, doktor nezaretinde ambulansla Diyarbakır Çocuk Hastanesi`ne nakledildi. Ancak `yer yok` diye alınmadı, ambulansta fenalaştı ve son nefesini verdi.
Elden bir şey gelmeyince...
Oğlu gözlerinin önünde ölen baba Abdülselam Erşek isyan etti: ``Bana `başın sağ olsun` diyorlar. Keşke oğlumu hastaneye kabul etseydiler de hastanede ölseydi...Böylece `işte oğluma müdahale ettiler ama kurtaramadılar` diyebilseydim...``
Fukara ölümü...
O sedyede biçare yatan kişi, arkası sağlam bir aşiretin veya holding sahibinin oğlu olsaydı hastanede yer yok denilebilir miydi? Hastane dolu olsa da boşalttırılmaz mıydı?
Ama gel gör ki, fukaranın yaşaması bir dert olduğu gibi ölümü de ayrı bir derttir. Ne rahat yaşayabilir ne de huzur içinde son nefesini verir. Aslına bakarsanız, Muhammet`e hastanede yer yok denilmedi, sana hayatta yer yok denildi. Muhammet de bir fukaranın en büyük özelliği olan çaresizliği kabul ederek itirazsız, alavere dalavere etmeden eyvallah deyip, gözlerini son kez yumdu.
Ahmed Arif...
Haberi okuduktan hemen sonra beynime hemen şu mısralar düştü:
Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri...
Ahmed Arif, bu sözleri kırk sene evvel söylemiş olsa da hâlâ geçerliliğini koruyor, uçurumu gözlerimize sokuyor.
Anlatın bakalım...
Şimdi anlatın bakalım o babaya, özgürlük direnişini, halkaların kardeşliğini, eşitliği, demokratik özerkliği, mayınları, heronları, demokratik açılımı anlatın...
Anlatın O`na bilinmeyen dilinden, anlatın içinde bulunduğu hali anlatın, seçimlerin ne demek olduğunu anlatın, milletvekilinin ne iş yaptığını anlatın, hastaneleri anlatın, hastanelerin nasıl dolduğunu, hastanede Muhammet`e nasıl bir yatak olmadığını anlatın...
Cevap verin ona, onu ikna edin oğlunun eceliyle öldüğüne. Kurduğu hayalleri bir kenara atın, oğlunu oğlunuz bilerek anlatın...
`Keşke`lerin ne anlam ifade ettiğini anlatın, keşke denildikten sonra her şeyin bittiğini, artık yapacak bir şey kalmadığını `başının sağ olduğunu` anlatın...
Anlatın anlatabilirseniz, anlatın anlayabilirse...