
Zeliha Akkaya
Kulağımda kulaklık elimde ilgi ile okuduğum bir dergi. Her dokunuşumda stresimi azaltır sandığım düğme radyo kanalları arasında gezdiriyor beni. Kafam kâh dergideki metinlere yoğunlaşıyor kâh DJ’in bizim için seçtiklerine dalmış boş gözlerle dergiye bakarken buluyorum kendimi. Şu iki iş neden aynı anda olmuyor aslında?
Anlamadım gitti!! Ooo sıra James Blunt’a gelmiş. Hem de en sevdiğim şarkısı. Şöyle arkama yaslanmalıyım şimdi gözlerimi kurtarıp plazaların yansıyan camlarından gökteki bulutlara dikmeliyim. Bu şarkının keyfi ancak böyle çıkar. ‘Goodbye my lover, goodbye my friend…’
Gözlerimi gökyüzüne dikeyim dediğimde fark ettim havada bayağı kararmış. Saatim de bozuk. Pilimi bitmiş ne? Zaman bulup tamir ettiremedim mereti. İki gündür 8’e 5 var:)
Sanırım iftara yetişemeyeceğim. Radyoda ezanlar okunmaya başladı bile. Eve varmama en az 20 dk var. Muavin yolculara hurma dağıtıyor. ‘Buyrun efendim! Allah kabul etsin’ Of huyum kurusun ellerimi yıkamadan bu hurmayı yiyemem ki ben. Kendini bilmezlik edip geri de çeviremem. Böylesine hoşuma giden bu ikrama kabalık edemem. ‘Teşekkür ederim’ dedim ve aldım bir tane. Yiyemedim tabi. Öylece elimde duruyor. Neden sonra yanımda ki bayan dürttü kolumu:
- Afedersiniz ezan okundu mu?
- Hım evet tabii radyodan duydum ben.
Bismillah dedi ve orucunu açtı.
- Siz de buyurun o halde…
Hımm buyuralım bakalım. Bismillah. En el değmemiş yerinden bir ısırık yeterli. Aslında hoşuma gitti, biraz da zoruma. Neden evimizde ailemizle zeytin yemiyoruz ki sanki?
Halimize bakar mısın? Otobüsün yarısı kadın. Müslüman kadınların birçoğu özellikle Ramazan ayında iftar vaktine tekabül eden bu saatlerde evde olur değil mi? Dışarıda olanların bir çoğunu da işte bizim gibi çalışan bayanlar oluşturur. Sessiz, susuz, bitap bir şekilde evlerine gitmeye çalışan bir sürü. Dişi kuş sürüsü. Yuvayı dişi kuş yapar düsturuna inat dişi kuşlar vapurda, dişi kuşlar takside, küçük arabalarında, vapurda ve her yerdeler. Ellerinde yuvayı yapacak pek bir şeyle de dönmüyorlar üstelik. Elleri boş, yuvaları soğuk. Yemek yok çoğunun evinde ama ütüsüz perdeleri var, kopuk düğmeleri, sökük pantolonları. Eşleri onların değil kanepelerin kucağına atıyorlar kendilerini. Ellerinde kumanda ile TV’yi anne bilmiş çocuklarını idare etmeye çalışıyorlar. Kimisinin sağ elinde mouse, tıklayarak düzeltmeye çalışıyor dağılan yerleri. Sadece çocuklar değil anne yolu bekleyen. Bir sepet de kirli çamaşırı var bu kadınların. Çıkarılmayı bekleyen inatçı lekeleri var. Dibi yanmış tencereleri. Akşamdan kalmış bulaşıkları. Ütülerini unutmayalım! Aman çift çizgi ütülenmesin pantolon paçaları. Evet hepsi onu bekliyor. O nerede? Olmaması gereken yerde. Peki bu yer kimin yeri? Erkeğin… Erkek nerede? TV karşısında... Orada burada. Neden? Bunu erkek mi istedi? Hayır kesinlikle hayır! Kadın erkeğe yaşama şansı vermedi ki iş hayatında. Nefes alacak yer bırakmadı. Erkekler evde daha mutlu artık. Kadınların kendilerini nasıl perişan ettiklerini, kapitalistlerin çarkında nasıl oyuncak olduklarını TV karşından keyifle izliyorlar.
Evet iftarın üzerinden 20 dk geçti. Eve henüz ulaşmış bulunuyorum. Parmaklarım arasında sıcaktan mayışan hurma duruyor hala. Önüme çıkan ilk konteynıra uğrayıp kurtuluyorum ondan. Neyse ki benim evimde bekleyen sadece annem ve kardeşlerim var. Ama durumun vahametinin beni tehdit etmediğini kim söyleyebilir?