Mülayim Sert
Uzak İhtimal üzerine çok konuşulan fakat sanatsal başarılarının birkaç cümleyle özetlenerek çabucak atlandığı ve bu şekilde yiğitliği öldürülmeyip hakkının verildiği iddia edilen bir film.
Şimdi böyle deyince sanki filmin sonuna kadar savunucusu olduğumuz akıllara gelmesin, hayır elbette.
Bu filmin Avrupa sinema ödüllerinde aldığı ödüller asıl başarısı değil, bu film oskar dahi alsa hiç önemli değil. Çünkü bu filmin kıyaslanması gereken yer Avrupa ya da Amerika değil. Orada bu tarz filmler Hint kumaşı. Hiç düşünmeden ödül verebilirler. Çektiğiniz film senaryo olarak klasik ticari kaygılar gütmemişse ve ülkeniz bu sinema ödüllerini veren ülkeyle çok ciddi siyasi polemikler halinde değilse bu ödülleri size verebilirler.
Bugün bizim hiç de beğenmediğimiz kentlerimiz bile Avrupa’da ödüle boğuluyor. Neden? Çünkü biz kentlerimizi onların kentlerine benzetmeye çalışıyoruz. Bu onların çok hoşuna gidiyor yani kendilerine benzemeye çalışılması ve bizi tahayyül ettikleri şekle benzemeye çalışmamız.
Uzak İhtimal filmi İstanbul’da çekilen bir film. Üstüne üstlük İstanbul’da çekilip içinden kilise görülen bir film. Bu, onların filmlerinde dizilerinde bir Müslüman’a ya da Türk’e iyi bir yer verildiğinde bizlerin hissettikleriyle aynı hisleri barındıran bir durum onlar için.
Sadede gelelim. Uzak İhtimal filmi kıyaslanması gereken filmlerle kıyaslanmıyor şu anda. Onun asıl kulvarı bu değil.
Keşke doğunun sinema ödülleri olsa ve tüm zamanların filmlerini karşılaştırma şansımız olsa da Uzak İhtimal filmini Majid Majidi’nin Baran’ıyla, Takeshi Kitano’nun Bebekleriyle, Kemal Tebrizi’nin Şeyda’sıyla karşılaştırabilseydik. Bu filmin en büyük başarısı budur. İlk defa bir Türk filmi bu filmlerle yan yana konulabilecek konumdadır.
Ayrıca Türk sinema tarihi açısından da önemi, Atalay Taşdiken’in Kızkardeşim Mommo filminden sonra çekilmiş olmasıdır. Bu Türk sineması adına yeni bir dilin ilk cümlesi gibi. Bu cümleye yeni kelimeler yeni cümleler eklendiğinde asıl hikaye görülecek, o zaman gurur duyacağımız bir sinemanın oluştuğunu görebileceğiz. Artık kendi halkıyla dalga geçmeyen onları küçük düşürmeyen onları bizzat yaşayan uçuk tipleri gündeme getirmek yerine özümüze projeksiyon tutan filmler izleyeceğiz.
Biz şu an karanlıktan aydınlığa ani geçiş yaşamışlar gibiyiz. Gözlerimiz kamaşıyor ama…