2000’li yılların gençliği olarak bize tevarüs eden en can sıkıcı sorunlardan biri şu Kürt sorunu. Ortaokul-lise döneminde Abdullah Öcalan gündemiyle en yakından hissetmiştik bunu. Okullarda Kürt-Türk arkadaşlar aramızdan su sızmıyordu; fakat yukarıda politikacılar Kürt realitesi diyerek oy topluyordu. Seçim zamanı gelince Kürtlerin kimliğini hatırlıyordu politikacılar… Turgut Özal, Kürt meselesinde sahici bir adım atmak üzereyken engellendi. Bugün Turgut Özal çizgisini devam ettiren AK Parti açılım diyerek bazı adımlar atıyor, karşısında yine aynı suni muhalefet hareket halinde.
TRT Şeş, üniversitede Kürt dili ve edebiyatı bölümleri, Kürtçe kurslar genelde olumlu karşılanmıştı. Zaten Türkiye’nin AB’ye paralel olarak 2009’da geldiği nokta bu adımları zorunlu kılıyordu. Kürt Dili bölümü açıldı ama 20 yıl sonra belki Kürtçe konuşan hiç kalmayacak. Kürtçe konuşma oranı azalıyor çünkü.
Son olarak PKK üyelerinin Türkiye’ye girişi kabul edildi. Kimisi “simit çalan yahut eylemlerde taş atan çocuklar hapsi boyladı, örgütten gelen vatandaş ise özgürlüğünü yaşıyor” diyor. 10 yıl önce barış grubu ismiyle dağdan inenler ise hâlâ hapiste. Teröristleri halkın içine karıştırdınız diyen de var. Dağa çıkışların bitmesi ve inişlerin teşvikine yönelik bu hareket olumlu karşılanabilir. Resmi politikanın Kürtlere yönelik yakın tarihteki müdahaleleri herkesin malumu. Fakat hataların telafisi provokasyona, milli ve manevi değerlerin görmezden gelinmesine sebep olmamalı. 70 milyonun sağduyusuna mutabık hareket edilmeli. Türk-Kürt ayrılığı ve bölünmelerden kazanç elde edenler var. Onlar bir tarafa, biz Başbakan’ın açılım konuşmasındaki tarihi doku vurgusuna dikkat çekmek isteriz. Başbakan haklı; birileri Bediüzzaman gibi bugüne kadar yok sayılan isimleri boykot etmezse sorunları daha makul bir zeminde konuşabiliriz. Açılmak lazım bunun için ama…