
Sözün vurduğu topraklardan kopup gelen birisi olarak, bilmiyorum, içinde bilgi adına bir kırıntının dahi olmadığı bu konu hakkında ne kadar malumata sahipsiniz. Malumunuz MALi Bey’in ‘son sözlerinden’ bahsediyorum.
Sözleri yazmama Dergimizin adabı izin vermediğinden yazmıyorum. ‘Çok’ merak edenler var ise arama motorlarına sorabilirler. Madem sözler, o acı kokulu toprağın dertli insanını incitmiş, biz de onların ‘bilinmeyen bir dil’ olan dillerinden bir deyimle cevap verelim. Kürtçe’de şöyle deriz, "berdın bıra be helpın" (bırakın işteki havlasınlar). Ben kesinlikle MALi’ye kızmıyorum. Kızdığım medyadır. Yıllardır aldığımız eğitimde şunu öğrettiler, haber güncel olmalı ve toplumu bilgilendirmeli.
Bu iki kriterin de bu haberde olmadığını görüyoruz. Bir yanda son kullanma tarihini çoktan doldurmuş bir şovcu, diğer yanda alışverişin verdiği rehavetle ağızdan çıkmış birkaç lakırdı.
Yani kusura bakmayalım da adam işini çok güzel yapıyor, işini o kadar benimsemiş ki, özel hayatında bile sürdürüyor. İşi neydi beyefendinin: Şov!
Beyefendi ayrıca merkez medyada, bir toplum nasıl akılsızlaştırılır, sığlaştırılır konusu üzerine doktora yapmıştır.
Yaptığı programları da bu alanının laboratuvarı olarak kullandı. Saf insanları o programlarda rezil rüsva etti. Örnek vereyim mi diye bir an düşündüm ama o sahneleri tekrar hatırlama utancına katlanamayacağım.
Malum şahıs tüm bunları yaparken biz ne yaptık?
Ağzımızı sonuna kadar açıp, pür dikkat izledik, ertesi gün ana haber bültenlerimize taşıdık, gazetelerimize manşet yaptık, görmeyen kalmasın diye yarıştık. Son zamanlarda medya değişti, şöyle oldu böyle oldu derken, bu son olayla değişen bir şey olmadığını tekrar gördük, üzüldük. Değişimden bahseden medya gruplarının birçoğunda bu haber geniş bir yer buldu kendine.
Olacaklar belli, toplum bir iki gün ona karşı gazını boşaltacak, beyefendi (utanmadan demeyeceğim) özür dileyecek, bir iki ay sonra tekrar başka bir rezaletle gündeme oturacak.
İşte bu, tam bir sığlaştırma, salaklaştırma formülüdür ve her ne hikmetse bu topraklarda yıllardır uygulanır, her seferinde de tutar. Bir toplum ancak, bu kadar boş işlerle meşgul edilir, gerçeklikten, asıl dertlerden, realiteden uzaklaştırılır.
Ne yapacağımız hakkında sizlere yol gösterecek kadar geniş bir pusulam henüz yok. Yalnız şu iki kavram üzerinde biraz düşünürsek ilk adımı atmış olacağız. Öz (insani) bilinç ve sosyal (toplumsal) bilinç. Vesselam…
Abdülaziz Karakuş / Genç Haber Merkezi