
Küresel ekonomik krizin patlak vermesinden bu yana Batı dünyası henüz belini doğrultabilmiş değil. Aşağıya doğru iniş devam ediyor. AB’nin lokomotifi olarak gösterilen ülkeler deyim yerindeyse ölüm kalım savaşı veriyor. Fransa’da grevler, Sarkozy hükümetinin soluğunu kesiyor. Paris sokaklarında 70’li yılların Türkiye’sini andıran manzaralar görmek mümkün. Fransızlar arabalarına üç beş litre benzin alabilmek için kuyrukta sabahlıyor.
Bir zamanların üzerine güneş batmayan İngiltere’si, tarihinin en dramatik günlerini yaşıyor. Kamu harcamalarındaki ciddi kesintilere rağmen hükümet, 500 bin kamu görevlisini kapı önüne koymanın hazırlığı içerisinde. Avrupa Birliği’nin diğer ülkelerinde de benzer bir durum söz konusu…
Avrupa Birliği’ne alınmak için kapıda bekletilen Türkiye’de ise, borsa rekor üstüne rekor kırıyor. Türkiye’nin ekonomik büyümesinin gelecek sene Avrupa’nın iki katı olması öngörülüyor. Avrupa’da işsizlik rakamları yükselirken Türkiye’de azalıyor. Ekonomisiyle göz kamaştıran Türkiye, proaktif dış politikası ile de ağırlığını her geçen gün artırıyor.
İngiliz Financial Times gazetesinin Uluslararası İlişkiler editörü David Gardner gibi bir çok Batılı siyasi analizci değişen dengeler yüzünden Türkiye’nin artık AB’ye girmek istemediğini iddia ediyor. Tayyip Erdoğan’ın AB liderlerine yönelik sert eleştirileri, restleri boşuna değil velhasıl.
Nerden nereye değil mi?
70 cente muhtaç günlerden AB ülkelerine rest çekmeye...