
Canan Yörükoğlu
Bir yanda denizde bir damla olan Batı Trakya Müftüsü, diğer yanda deniz olma hevesinde, Türkiye içerisinde ayrı bir hâkimiyet unsuru olma hedefinde Patrik...
eybeliada Ruhban Okulu’nun açılması konusu Türk siyasi hayatında bazen artan, bazen azalan şekilde yerini korumakta. Her siyasi iktidarın karşısına bir şekilde gelen bu durum son dönemde Tayyip Erdoğan-Barack Obama görüşmesinde Obama’nın sözleri ile bir kez daha gündemde yer işgal etmeye başladı. Obama Ruhban okulunun açılmasını konusunda görüş belirtti ama neden? Ortodoks dünyasında bir merkez olma özelliği olmayan, Papa ile bile gücünü paylaşmaktan imtina eden Amerika’nın bu hamlesinin sebebi ne? Tek gerekçe Hristiyan olmak mı?
Bu sorulara cevap vermek için Fener Rum Patrikhanesi’nin bugün kimlerle uzlaşma ve kimlerle çekişme içinde olduğuna bakmak yeterli olacaktır. Bir zamanlar Katolik Roma’ya karşı bir merkez olan Ortodoks Fener Rum Patrikhanesi, Papa’nın Avrupa ve ABD tarafından otorite olarak kabulü ile bu etkisini kaybetmiştir. Hatta bir zamanlar Fener Rum Patrikhanesine karşı sert tavır takınan Katolik Papa, günümüzde Bartholomeos’a onun bize dayatmaya çalıştığı gibi Ekümenik sıfatı ile hitap etmektedir. Peki bu karşılıklı iyi niyet gösterilerine sebep yıllar içinde Papa’nın otoritesini güçlendirmesi ve Fener Rum Patrikhanesi’nin gücünü kaybetmesi midir? Elbette, hayır. Mesele bundan daha ötede, dünya siyasetinin 2. Dünya Savaşı’nı müteakip girdiği süreçle yakından alakalıdır.
Soğuk Savaşın hız kesmeden devam ettiği süreç içerisinde ABD ve SSCB arasındaki mücadelenin etkilediği durumlardan biri de Fener Rum Patrikhanesi idi. Moskova uzun zamandır Fener Rum Patrikhanesi’nin tanımamakta, kendisi tek başına Rusya Ortodokslarını temsil etmekte ve bunu etkisi altına aldığı ülkelere de yaymaya çalışmakta idi. Bu noktada ekümenik olduğunu, yani bütün Ortodoksları temsil ettiğini, iddia eden Fener Rum Patrikhanesi durumdan rahatsız olmakta idi. Tam da bu zamanlarda Amerika ilk hamlesini yaptı ve Patrikhane’ye desteğini bildirdi. Bununla kalmayan ABD, Türk kanunlarına aykırı bir şekilde Türk vatandaşı olmayan Athenagoras’ı 1948 yılında Patrik seçtirdi. Hatta zamanın ABD Başkanı Truman, bu şahsı 1949 yılında özel uçağı ile Türkiye’ye gönderdi ve zamanın İnönü iktidarının oluru ile Athenagoras Türk vatandaşı oldu. Bunun da kılıfı elbette hazırdı. Athenagoras Yanya doğumlu idi ve o doğduğunda Yanya Osmanlı Devleti’ne bağlıydı. Ne güzel değil mi? Osmanlı Devleti’nin bölünmesinde etkisi olan bir Patrikhane... Patriği V. Grigorius Yunan isyanında isyancılarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle idam edilen bir Patrikhane... 1921’de Londra Konferansı’na Rumluğun Kurulması için telgraf çeken bir Patrikhane...Ve bunun başına getirilen, bölünmede parmağı olan Heybeliada Ruhban okulunda okumuş bir insan. Amerika- Sovyetler arası soğuk savaşta Amerika’nın hem Sovyetlere karşı çektiği bir şah, hem Türkiye’nin başına ördüğü bir çorap.
Bu hamlenin ardından Amerika sürekli Fener Rum Patrikhanesi’ne desteğini sürdürdü. 1971 yılında Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması ile de Patrikhane’ye desteğini bu yönde de sürdürdü. Asıl maksat yine Rusya’ya karşı durmak ve Türkiye’yi bazen sıkıştırıp, bazen serbest bırakarak etkisi altında tutmaktı. Uzun yıllardır da bu siyaset devam ediyor ve bu Obama’nın son sözleri ile devam ettiğini gösterdi. Bu noktada “din ve vicdan özgürlüğü” vurgusu yapan Obama’nın bu sözlerine karşılık hükümetimizin yapacakları tam olarak belli değil. Başbakanımız okulun açılması konusunda çaba göstereceklerini daha önce belirtmişti. Bu konuda önce 2 yıllık önlisans gibi eğitim vermesi ve Gümülcine Celal Bayar Türk Lisesi’ndeki Türk öğretmen sayısında Yunanistan’ın artışa gitmesi gibi öneriler getirildi. Ukrayna’nın da Rusya ile son sürtüşmesi sonrası Moskova’ya karşı Fener’e yaklaşmasının, bölgede taşların yeniden oynanmak istendiğine işaret ettiğini düşündüğümüzde Türkiye’nin tavrı büyük önem arz etmektedir.
Başbakanımız’ın konu hakkında “eşitlik” ilkesini çalıştırıp, Batı Trakya Türkleri’nin müftü seçmesine izin verilmesi, müftülerinin tanınması konularında serbestlik verildiğinde bizim de Ruhban Okulu’nun açma konusunda girişim yapacağımızı söylediği bilinmekte. Yakındaki Yunanistan ziyaretinde bu konunun da gündeme geleceği belirtilmekte. Peki, bu gerçekten eşitlik ilkesinin gerçekleşmesi mi olacak? Cevabımız kısa ama net: Hayır.
Bir tarafta yıllardır Yunanistan’a karşı herhangi bir bölücü, yıkıcı faaliyete girişmemiş, tek amaçları gasp edilen adlarını, haklarını almak olan, seçilen müftüleri kabul edilmeyip tepeden atanan müftülerle yönlendirilmeye çalışılan Batı Trakya Türkleri; diğer yanda, Patriğini seçen, Patriği dünya kendi etrafında dönüyormuş gibi ziyaretçiler ağırlayan, birçok kez Osmanlı’ya ve Türkiye Cumhuriyeti’ne en zor zamanlarında hançer saplamış ve bunlar suçüstü niteliğinde belgelenmiş Patrikhane. Bir yanda ekümenik, yani bütün Ortodoks dünyasının hâkimi olma iddiasını sürdüren, bir sonraki adımı Vatikan gibi bir devlet olan Patrikhane, diğer yanda tek derdi dini hassasiyetlerini yaşamak olan bir cemaat... Bir yanda denizde bir damla olan Batı Trakya Müftüsü, diğer yanda deniz olma hevesinde, Türkiye içerisinde ayrı bir hâkimiyet unsuru olma hedefinde Patrik...
Bu iki konuyu karşılaştırmak ve kıyaslamak yapılabilecek en büyük hata olacaktır. Bu aynı tencereden bir tarafın kaşıkla, diğer tarafın kepçe ile yemesinden öte bir garabet içermeyecektir. Ayrıca Patrikhane, V. Grigorius’un ihaneti sebebi ile önünde idam edildiği orta kapıyı (onların deyimi ile kin kapısını) önünde bir Türk devlet adamı idam edilmeden açmayacağına and içmişken nasıl olacak bu işler? Yoksa önce bir serbestiyet, sonra da bir devlet adamımızı mı vereceğiz?! Eğer Patrikhane bu okulu gerçekten eğitim için istiyorsa buyursun açsın bu kin kapısını da iyi niyetini görelim. Yoksa böyle hep bana hep bana, keser bana sap sana olmaz. Türkiye Cumhuriyeti böyle bir yer olmadı ve olmaz...