
Ölümler ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı.
İsmet Özel
11 Aralık’ta Bursa Mustafakemal-paşa’daki grizu patlaması sonucu bir maden ocağı göçtü. 19 (on dokuz) işçi patlamanın içinde kaldı ve gaz sıkışmasıyla öldü. Daha önceki ay sel nedeniyle 7 tane kadın hayatı kaybetmişti. Dereboylarındaki fabrikalar zarar gördü, o sağlıksız fabrikalarda çalışmak zorunda olan 7 tane kadın ise öldü. Ondan birkaç hafta sonra gene Tuzla tersanesinde 2 işçi ölmüştü. Tuzla tersanesinde düzenli aralıklarla işçi ölümleri oluyor. Tersanelerde fazla masraf doğurduğu için çeşitli güvenlik önlemleri almaktan kaçınan patronları öğrendik, televizyonda ağlayan kadın ve çocuk görüntüleri. Gene o sıralarda bir belgeselde taşlama kot yapan işçilerin 30-35 yaş civarında kanser olduğunu gördüm. Taşlama için zorunlu tozlu ortamda çalışan işçilerin ciğeri birkaç yılda iflas ediyor, 30 yaşında adam ekranda nefes almakta zorlanarak konuşuyordu. Bu olayların hepsi üst üste gelince –aslında gelmesine gerek yoktu- ben de yazmak zorunluluğu hissettim.
Çünkü, dünyanın en ciddi çelişkilerinden birini yaşıyoruz mütemadiyen. Yaşadıkça da tecrübe arttıkça da duyarlılık zayıflıyor maalesef. Ekranda Filistinli ölü çocuk fotoğrafları görmekten gına geldi artık herkese. Filistin’de çocuk olmak’tan bahsedip durdu millet. Filistin’de çocuk olmak Allah’ın yarattığı bir kaderdir, Filistin halkı ölü çocuklarını kameraya tuta tuta savaşmaya devam ediyor. Biz burada işerin nasıl yürüdüğünü ve duyarlılıkların ne seviyede seyrettiğine bakalım. Taşlama kot giymeyerek mi kapitalizme karşı çıkacaksın, coca cola içmeyerek mi… İslamcı kişiler bile böyle laflar ediyor. Moda oldu. Coca cola içeriz içmeyiz kendi tavrımızdır bu, ama içmeyen biri varsa ona saygı duymak zorundayız. Konu sadece karşı çıkmak değil, destek vermemek. Taşlama kot giymezsen işçilerin ölümüne destek vermemiş olursun. Taşlama kot diye bir şey olmazsa işçiler orada çalışmak zorunda kalmaz, rızkını başka yerde arar. Çalışan işçi çalışmak zorunda, aile çoluk çocuk geçindiriyor çünkü. Ama biz bu sektöre destek vermezsek çelişki ortadan kalkabilir. Sen daha güzel daha ciks kotlar giydikçe, birileri mecburiyetten ölmeye devam ediyor 30 yaşında. Senin hayat tarzın başkalarının hayatlarını öldürüyor. Burada dramatik trajik hüzünlü bir şey yok, burada direkt somut maddi fiziki ölümcül bir çelişki var. Marx bu ve diğer çelişkiler üzerine dünyayı kasıp kavuran bir ideoloji inşa etti. Dücane Cündioğlu 20. yy’nin vicdanı islamcılık değil sosyalizm oldu demiş geçen. Belli oranda doğru ve tartışılabilir bir söz. Fakat biz sosyalist değiliz. Komunist yaftası yapıştırılacak diye işçilerin hakları konusundan kaçacak da değiliz. İslam’ın adalet anlayışı bize yetiyor. Yetmediği insanlar da var, islami sol, müslüman sol türünden partiler kuruyorlar.( Sonra feshedip Ak Parti’den bakan oluyorlar ya, neyse).
İşçi nedir? Birilerinin ısınması yürümesi barınması için kömür yol bina inşa eden, güvenlikli veya güvenliksiz şartlarda, sadece ekonomik mecburiyetlerden dolayı çalışan ve ciddi bir kısmı çalışırken kaptığı hastalık nedeniyle genç ya da yaşlıyken ölen insanlardır. Hiçbir insan hoşuna gittiği için ocağa inmiyor kömür tozuyla boğuşmuyor, kışın inşaatta çalışmıyor. İllere göre işsizlik dağılımlarından haberdar olmak bile yeter bunu anlamak için. İşçiler ocakta yeterince güvenlik olmadığı biliyorlarmış, fakat işini kaybetmek korkusuyla konuşmuyormuş kimse. Bunu göçükten kurtulan işçi söylüyor. Kömür kadar değerimiz yoktu, diyor.
Hepimizin yaşadığı şartları temin eden işi bu adamlar yapıyor, kömür yolu inşaatı yapıyorlar; fakat toplumsal statü olarak da en alt tabakayı teşkil ediyorlar. Herhangi bir işçinin ölümü herhangi bir işçinin ölümü oluyor. 19 işçi ölmüş diyorum etrafımdaki insanlara, kimi başını laptop dan kaldırmıyor bile, biri "öyle mi kötü olmuş ya" diyor, diğeri, “Allah rahmet eylesin” deyip susuyor, nerede olmuş nasıl olmuş sorma gereği duymadan… Yaşanmışlık arttıkça duyarlılıklar derinleşmesi gerekirken gevşiyor ve liberalleşiyoruz gittikçe. Yaşadığı şartlara alışma düşüklüğünü gösteren insanlar, -ki insanın hayvandan farkı ve onu hayvandan da aşağı seviyeye indiren şey kötü şartlara alışabilmesidir- kendilerine, bu tür olayları herhangi bir haber herhangi bir dozu yüksek haber herhangi bir dram olarak gördürecek bir hayat yaşıyorlar. Onların kanısına göre, herhangi bir doktor mühendis mimar bürokrat vs. herhangi bir işçiden daha değerlidir. Bu dile getirilmese bile böyledir. Şu an hepimizin içinde olduğu toplumsal yargılar ve değerlere göre böyle. Ama hakikati öyle midir?
Kendini müslüman veya islamcı zannedip son derece hümanist kapitalist kararlarla yaşayan insanlarla dolu her yer. Vahşi kapitalizmin vahşisi hayvanlığından gelir. Çünkü bu kapitalizm içinde oturduğumuz binayı yapan işçiyi binada görev yapan mühendisten aşağı seviyede bir insan gibi gösterir. Çünkü piyasayı hareketlendiren ürünü mühendis sunmaktadır, inşaat yapan gurbetçi köylü işçinin oy hakkı bir doçentin oy hakkıyla eşit olmamalıdır hatta. Üstünlüğün insani değerlere hizmette ve üstünlüğün takvada olduğu sadece bilgi bir bilme biçimi olarak konuşulur. Hümanizm ise, kapitalizme “çok güzelsin ama biraz daha insan olamaz mısın?” der. Hümanizmin bireyselliğine estetiğine bulanmış kişi ise toplumsal duyarlılığını kaybeder ve gene hayvanlaşır. İnsanın umursamazlığı hayvanlığındandır. İnsanların ölümü insanlara insan olduklarını hatırlatmıyorsa…
Sağlıkları ve güvenlikleri para için gasp edilen işçilerle ilgili provokatif olmayan her eylem ve boykota kulağımızı açmamız gerekiyor. Sonra da elimizden ne geliyorsa onu yapmak…
Kömür kadar değerlerinin olmadığı yerlerde çalışan işçilerin ürettiği kömürle ısınan bu odadan gelen son cümle:
Göçükte ölen tüm işçilerimize Allah rahmet eylesin. Ailelerine sabır ve ferahlık versin...