
Birçok Amerikan filminde bilinçaltı (subliminal) teknikler uygulanarak eşcinsellik propagandası yapılıyor. Çizgi filmlerde dahi bu yönde tehlikeler mevcut. Çocuklarımızın/gençlerimizin izlediği birçok yabancı dizide, artık eşcinsel birlikteliklerin olduğu yaşamlara yer veriliyor ve senaryo içinde bu hayatlar normal olarak lanse ediliyor.
Bu, gerçek hayat hikayesinden uyarlanan bir film (Prayers for Bobby, 2009). Bobby, dinine bağlı bir genç. Annesi de oldukça dindar ve bu dindarlığı aileyi de yönlendiriyor. Aile hristiyan. Dünyada nasıl bir arada yaşıyorlarsa, öldükten sonra da cennette beraber yaşayacaklarına inanıyorlar. Dinlerine o kadar bağlılar ki, cennete gideceklerinden eminler.
Fakat bu güzel günlerin belli ki sonu geliyor. Bobby ergenlik çağını sürerken, arkadaşlarından ve abisinden farklı olarak kızlara ilgi duymuyor. Günden güne artan ilgisi, hemcinslerine yönelik. Kabullenmekte zorlandığı bu dürtü ile bazı akşamlar eve gitmeden önce sadece erkeklerin takıldığı! bara bakıyor uzaktan.
Kendine bile itiraf edemediği durumunu, bir gün abisi ile paylaşıyor. Böylece annesi ve diğerleri de öğreniyor Bobby’nin özel durumunu. Bobby önce intihar etmek istiyor fakat yapamıyor. Çünkü intihar ederse, direk cehenneme gideceğini söylüyor inancı. Ama aynı inanç bir erkekle ilişkiye giren erkeğin de sonu hakkında iyi şeyler söylemiyor.
Annesinin İncil’den yazdığı ayetlerin kapladığı bir ev, kuzeninin ona farklı bir şehirde açtığı yeni kapılar, bir erkek arkadaş, eşcinselleri bağrına basan bir kilise vs. de derdine çözüm olmuyor ve iyice bocalamaya başlıyor. Bocalıyor ve ailesinin de kendisini dışlaması üzerine Bobby, ikinci denemesinde sonuca ulaşarak, gözyaşları içinde intihar ediyor.
Bobby’nin intiharı aileyi derinden sarsıyor. Neticede, İncil’i sorgulayan anne, eşcinsellerin hakkını savunan biri olup çıkıyor. Dindarlığından ödün vermeden, fanilerin yazdığı İncil’i farklı bir gözle okuyarak.
Film boyunca Bobby’nin ve annesinin acıları, pişmanlıkları ve sorgulamaları çok iyi ve canlı bir şekilde gözler önüne seriliyor. Öyle ki Bobby için üzülmeden/ağlamadan edemiyorsunuz. Bobby bizim için uzaklarda bir isim. Peki ya yakınımızdakiler?
İncil’in çözüm bulamadığı bu soruna Kur’an’ın, İslam’ın bakış açısı nedir? Biz çevremizde bu tür eğilimi olan kardeşlerimize ne kadar yardımcı olabiliyoruz?
Bizde herkes sapına kadar erkek değil mi? Acaba görünmeyen yüzlerinde neler yaşanıyordur şehirlerin? Birçok Amerikan filminde bilinçaltı (subliminal) teknikler uygulanarak eşcinsellik propagandası yapılıyor. Çizgi filmlerde dahi bu yönde tehlikeler mevcut.
Çocuklarımızın/gençlerimizin izlediği birçok yabancı dizide, artık eşcinsel birlikteliklerin olduğu yaşamlara yer veriliyor ve senaryo içinde bu hayatlar normal olarak lanse ediliyor. Ayrıca biliyor musunuz, Bobby’nin yaşadığı dönemde bir psikologun bir eşcinseli tedavi etme yetkisi vardı (ki filmde de bu yönde bir çözüm denemesini görüyoruz). Fakat eşcinsellik 1974’ten beri psikiyatrik ve ruhsal hastalık sınıflamasında kabul edilmiyor. Amerikan Psikoloji Derneği "Eşcinsellik doğal bir durumdur değiştirilemez” diyor. Dolayısıyla artık bir psikologun eşcinsel birini tedavi etmeye kalkması “suç”. Evet, doğru okudunuz, bu konuda tedaviye kalkışan bir doktor yasaları çiğniyor demektir. Alın size bu durumun ne kadar normalleştirilmeye çalışıldığının bir göstergesi daha. Üstelik önceleri sakıncalı bir durum olarak görülen bu olay artık özgür bir seçim olarak lanse ediliyor.
Tehlike çok da uzakta değil. Hala bu konuda pek endişe duymaya gerek olmadığını düşünüyorsanız, etrafınızdaki gençlerin kıyafetlerine bir bakın. Ne kızlar kız gibi, ne erkekler erkek gibi giyiniyor artık. Bunların sonu nereye varacak, kestirmek çok zor olmasa gerek.
Bobby intihar ettikten sonra annesi soruyordu: “Tanrı, Bobby’yi köprüden atlarken kurtarabilecekken neden kurtarmadı?” Filmde sadece eşcinsellik ile ilgili sorunları değil, insanlar tarafından yazılmış bir kitabın, günlük hayat için ne kadar yetersiz kaldığını da görüyorsunuz. Hal böyleyken, İslam’ı ve İslamî bakış açısını ne kadar çok insana ulaştırmak zorunda olduğumuz, hiç unutmamız gereken bir sorumluluk olarak orada duruyor. Bu dertlerle kim dertlenirse, bilmeli ki onu bekleyen çok insan var.