Nurcan Kara
SÜPPEEER MARKETİM: GENÇ ’İM
Nedendir bilmiyorum ama bu derginin beni iyiden iyiye saflaştırdığına kanaat getirmiştim ki; rüya görmüş çocuklar gibi aniden sıçradım yerimden. Durdum baktım etrafıma, her yer GENÇ. Allah, Allah bu nasıl olur! Rüyadan yeni uyanmıştım halbuki. Aa bir de baktım ki, “Alice Harikalar Diyarında” gibi bir şey oldum. Derginin içinde bir o yana bir bu yana koşturmaktayım.
Bütün bu rüyanın sebebi karşımda öylece bulunan arkadaşın; kendince eleştirisinin sonucu olduğunu anladım. Dediğim gibi ya bu dergi beni saflaştırdı ya da büyüledi. Hep genç, genç, genç… Haftalık toplantılarda bile itiraz edemiyorum. Bırakın itirazı, artık bu bölüm böyle olmasaydı ya da şurası eksik diyenlere bile tahammül edemez hale geldim. Neden acaba? Büyülü bir iksir mi dökülmüş ne? Her ne olursa olsun bir süpermarket misali açtı kapılarını. Ya da ana kucağı mı demeliydim!
“Bismillah” diyerekten, güleç yüzlü M. Lütfi Arslan buyur etti içeri, hasbihal ettik; gencin şanına yakışır konulardan bir özet geçti.
Mehmet Köprülü, gençlerle bağını kurmuş aynen yola devam ederken; dosya konusu derin mevzular içermekteydi.
Oradan güzel hikayeleri ile Harun Kırkıl`a, oradan da psikoloji alanında uzman Süleyman Ragıp Yazıcılar`a;
Yazarlığın sırrına ermek için tüm gün beklediğim Metin Karabaşoğlu`na; Dünya Bizim diye diye dünyanın sahibi olmuş Asım Gültekin`e, “popülerlik de bitti yine başa döndük okur-yazar olduk” diyen Sami Yaylalı`ya;
Kelimelerle yüzleştiren Rabia Gülcan Kardaş`a, anılarla bizi düşündüren Ayşegül Genç`e;
Dervişliğin yarımını da öğreten Sinan Özgenç`e, kalbe şifa reçetesi sunan Ali Can Tatlı ağabeye...
Tabii ki bitmedi! Ee dev kadro biteceğe de benzemiyor hani ya.
Ben sayfalar arasında gezinirken; söylemeden duramayan Taha Kılınç`a, gözlemleri ile bize ufuk açan Nedim Kaya`ya, fikirden firar mı olur dediğimiz Serkan Bilge`ye;
Dünyadan haber verip, dünyayı sadece yaşadığımız coğrafyadan ibaret sanmamamızı sağlayan Yasin Demirci`ye, her şaşkınlığımıza hayrola dedirten M.Emin Kul`a, bir karenin nasıl da can bulduğunu gösteren H.İbrahim Kurucan`a;
O ülke senin, bu ülke benim dolaşan Hande Berra`ya, tanıtımları ile Mülayim Sert`e, eleştirileri ile Abdullah Güner`e, çölde penguen besleyen Bülent Akyürek`e, atlasın doğru orantısını gösteren Mesut Kaya`ya, karikatürün gülen yüzü ile Mustafa Çetinkaya`ya, cevabı bulunamayan ödüllü testin sahibi Ayşe Yazıcılar`a;
En baba köşeden Ali Düz`e, röportajları ile Taha Süren`e ve Murat Sözer`e rasladım.
Hoş ve verimli bir yolculuktu bu. Ama uyanma zamanı gelmişti. Aniden içim kıpır kıpır uyandım uykudan. Aman Allah`ım rüya içinde rüya görüyordum. Dergi elimdeydi neyseki. Sayfaları açtım İstanbul kokuyordu. Üsküdar`daki Genç binası sanki karşımdaydı. Ama bu kez de hayale dalarsam vay halime… Çok geçmeden karşımdaki arkadaş sözlerini bitirmiş; savunmaya geçecek birini bekliyordu, gözlerinden belli.
İçimden bir “Allah” deyip söze başladım. Tabi elimdeki dergiyi bir o yana bir bu yana çevirip öylece.
-Hmm demek Genç? Sahi Genç ne demek?
-Türkiye`de basılan 45 bin dergiden sadece biri mi?
-Evimize sızan, bizi büyüleyen bir iksir mi?
-Daha ziyade bizi samimiyetine ortak eden bir kardeş mi?
Düşündüm de bu cevaplar, benim anlayabileceğim dildendi ama bunu herkese anlatmak gerekti.
Karşımdaki insana, sadece yaşayarak anlayabileceği kolay bir misal vermek geldi aklıma. “Haydi” aşağıya inelim deyip, karşı caddeye geçtik hızlıca. Süpermarketin içine girdik ve kapı kendiliğinden açıldı.
Arkadaşın kulağına eğilerekten, bak canım bu alışveriş merkezinin kapısı, bu da derginin kapağı. Yani ikisi de eş değerde deyip, ilerledik. Sağlı-sollu pek çok reyon vardı. Bir taraf kıyafetler bölümü, bir taraf meyve - sebze, bir taraf kırtasiye, bir taraf tas-tabak, bir taraf yiyeceklerden oluşmaktaydı. Bu marketler her türlü yiyecek vs. ihtiyaçları karşılamak için hazırlanmış. Aynen Genç gibi. Biraz önce - hani, dergide görmüş olduğum yazarları- orada bulunan reyonlarla eşdeğerledim. Eli boş geldigimiz marketten elbette gözümüzü ve gönlümüzü okşayan ürünlerden almalıyız, dedim usulca. Mahcup, kafasını salladı tamam dedi. Nerden başlayalım sorusuna, istediğin yerden dedim. Ve başladık o sağ tarafa ben sol tarafa yöneldim. Sessizce yaptığımız alış-verişte ikimiz de mutluyduk.
Çünkü herkes kendi ihtiyacı olanı ve istediklerini almıştı. Bu merkez, bir çatı altında iki insanın - arkadaşla benim- ihtiyacımı karşılayacak düzeydeydi.
Çıkarken kasiyeri derginin son sayfasındaki ödüllü teste benzettim. Buradan duyurulur, Aralık ayı bütün cevapları bildim. Bunun sevinci ile elimdeki dergiyi kasiyere hediye ettim. Tekrar kapı açıldı ve biz dışarıya çıktık. O an arkadaş anladı ki, Genç Dergi süpermarket misali.
7`den 70`e kadar her türlü insanı bağrına alıyor. Şefkatle projelerine yöneltiyor ve “bilinçli insan bilinçli toplumdur” diyerek yola devam ediyor.
Bu arada arkadaşlarınız ya da öğrencileriniz sizden sürekli kitap tavsiyeleri isterlerse onlara bir dergi verin. Çünkü karşınızdakinin kalp emarını çekemeyeceğinizden ona hangi kitap merhem bilemezsiniz. Ama bir dergi verirsiniz o, kendi bilgi alışverişini kendi yapar.
Haydi Genç`ten maliyeti düşük ama manevi tarafı yüksek dozda dimağ, gönül alışverişi yapmaya. O zaman slagon ne olmalı: Süppeermarketim GENÇ’im…