Taha Kılınç
Zamanı gelmeden evvel bazı şeyleri sanki dinin en zorunlu unsuru imiş gibi sunar ve savunursanız, hakkınızı kazanmakta gecikebilirsiniz. Ama inancınızı kökleştirip onu insanlar arasında güzellikle yaydığınızda, minareymiş bilmem neymiş, arkasından geliyor zaten. Kendiliğinden.
Müslümanların, yaşadıkları ‘gayri müslim çoğunluktaki’ ülkelerde nasıl bir kıvam tutturmaları gerektiği sorusu, günümüz dünyasında önemi ve hayatiyeti giderek artan bir soru. Benzerleri de geliyor ardından: Müslümanlar, bulundukları ülkelerde nasıl hareket edeceklerdir? İnançlarıyla o ülkenin yasaları çeliştiğinde hangi üslupla ve ne şekilde yollarını bulacaklardır? Dinlerini özgürce yaşama konusunda karşılaştıkları sıkıntılarda nasıl davranacaklardır? Kendilerini dünya müslümanlarıyla entregre etme yolunu mu seçeceklerdir, yoksa sonu asimilasyona kadar varacak bir adaptasyon sürecine mi gireceklerdir? Hakim kültüre karşı tavırları ne olacaktır? Vesaire...
Üzerinden epey zaman geçti, ama bu noktada gerçekten unutulmaz bir örnek olarak hala önümüzde duruyor İsviçre’de düzenlenen ‘minare referandumu’?.. Müslümanların azınlık olarak yaşadıkları yerlerde neleri önceleyeceklerine dair, gerçekten eskimeyecek bir örnek bu. Soruyu, örnekteki bağlamında netleştirelim: Camilere minare dikmek, önceliklerin kaçıncı sırasındadır?
Olayların nasıl geliştiğini hep birlikte izledik: İsviçre minareye geçit vermedi ve referandumla minare hayalleri sonraki zamanlara kaldı. (Siyasal anlamda tarafsızlığıyla bilinen en görkemli Avrupa ülkelerinden birinde, bu da çok normal değil mi? İstanbul / Fatih’in göbeğinde, ya da Konya’nın Zafer meydanında, çan sesleriyle ortalığı inleten bir kilise ister misiniz?)
Minare olayı, bize şunları söylüyor kısaca:
Zamanı gelmeden evvel bazı şeyleri sanki dinin en zorunlu unsuru imiş gibi sunar ve savunursanız, hakkınızı kazanmakta gecikebilirsiniz. Ama inancınızı kökleştirip onu insanlar arasında güzellikle yaydığınızda, minareymiş bilmem neymiş, arkasından geliyor zaten. Kendiliğinden.
(Şu anda New York’un Yahudi nüfusunun yoğunluğuyla bilinen Brooklyn’ininde kubbesi ve minaresiyle devasa bir cami yükseliyor. İnşaat bitmek üzere. Bu nasıl oluyor?)
• • •
Belki hatırlamakta yarar var:
İslam’ın Son Peygamberi, müslümanlara, aşağıdakine benzer maddeler halinde özetlenebilecek bir hareket tarzı sunarak göçtü bu dünyadan:
Allah’a, O’na hiçbir şeyi / kimseyi / kavramı / ideolojiyi ortak koşmadan iman et. Allah’ın emrettiği şekilde yaşamaya bak. Her şartta ve durumda önceliğin bu olsun.
Allah’ın emirlerini yerine getirme konusunda zorluklarla karşılaştığında, önce güzellikle ikna etmeye çalış zorlayanları. Dünyevi menfaatler için taviz verme.
İlla vazgeçmen isteniyorsa ve gücün de yetmiyorsa durumu düzeltmeye, hicret et. Vatanını, sadece orada Allah’ın emirlerini güzelce yaşayabildiğin sürece kutsa, bu mümkün olmuyorsa, hicret ederek Allah’ın arzında yeni vatanlar edin.
Edindiğin yeni vatanlarda dinini güzellikle yay. Örnek ol, temsil et, yürekli ve içten davran. Ve sonucu mutlaka Allah’a bırak.
Müslümanları kardeş bil ve istişare mekanizmasını hep işlet. Kardeşlerinle omuz omuza Allah’ın dinini yaymak için çalış.
İnsanlara İslam’ı güzellikle ulaştır. Müjdele ve kolaylaştır, ürkütüp zorlaştırma.
Bütün bunlardan sonra, sen böyle hareket etmeye çalışıyorken, yine de üstüne gelip seni yok etmek isterlerse, onların sadece azgınlarına karşı sabır ve dua dolu bir mücadele ver.
Mücadelende Allah’ın rızasından ayrılma. Sana karşı elini kaldırana, ancak onu etkisiz hale getirecek kadar ve ölçüyle elini kaldır. Masumlara saldırma.
Kimliğini titizlikle koru, ama bunu yaparken de başkalarının kimliklerine hakaret etme, onlara da saygı duy. İnsanlar arasında nihai hükmü Allah’ın vereceğini asla unutma. Sana karşı ısrarla düşmanlık edenlere karşı bile insafı ve adaleti elden bırakma.
Bütün bunları yaparken de hep Allah’a sığın ve O’nun seni bütün hareket ve düşüncelerinde gözetlediğini bir an bile aklından çıkarma.
• • •
Aslında şundan da emin gibiyim bu satırları yazdıktan sonra:
İçinde Filistin, Irak, emperyalizm filan geçmeyen bir yazı, çok da heyecan verici bulunmayacaktır. Ama ne yapayım, yaşadıkça insan, bazı büyük problemlerin, aslında önemsenmeyen küçük ayrıntılarda gizli olduğunu fark ediyor.