
Şahbaz, Ali ve Yusuf İslam. Son yüzyılda İslam’la tanışıp İslam’ı seçmiş yüz binlerce isimden yalnızca birkaçı. Onlar kendilerine yeni isimler seçtiler ama bizler onlara yeni isimleri ile mi hitap ediyoruz? Muhammed Ali’yi kabullendik sabah 3-4 gibi olan maçlarını radyodan dinleyip, televizyondan izlediğimiz zamanların ardından. Yusuf İslam hala ismi ile aramızda. Peki Malik el Şahbaz? Hala ona ısrarla Malcolm X dememizin sebebi nedir?
Yıl 1967. Şubat ayının 6’sı. Bir boks maçı başlamak üzere... Bir yanda insanları radyoların başına toplayan Müslüman boksör Muhammed Ali, diğer yanda Ernie Terrell... Biletli seyirci sayısı 37.321 ve bu bir rekor. Terrell maçtan önce, Muhammed Ali’ye Müslüman olmadan önceki ismi olan Cassius Clay’den başka bir şekilde seslenmeyeceğini belirtiyor ve film kopuyor. Gerisi Terrell için hiç bitmeyecek 15 raund. Muhammed Ali bu ismi mazide bırakmış ve İslamiyetle tanıştıktan sonra bir kez daha kullanmamış, kullananları da her defasında uyarmış. Oysa şimdi Terrell bunu ihlal ediyor. Muhammed Ali hızlı başladığı maçın başında Terrell’in sol gözünün altına indirdiği bir darbe ile kemiğini kırar, retinasında da yaralanmaya sebep olur ama bu onun için yeterli değildir. Muhammed Ali rakibinin etrafında döner, vurur, çekilir, bazen yumruk yer, sonra yine vurur. Maçın ortalarına doğru sahada bitmiş bir Terrell ile daha yeni başlamış bir Muhammed Ali vardır. Muhammed Ali çok kolay nakavt edeceği rakibini adeta döver ve her defasında sorar: “Benim adım ne Tom amca? Benim adım ne?” Maç mı? Muhammed Ali rakibini 15 raund dövdükten sonra nakavt eder ve adını tesciller...
Malcolm Little, Massachusetts’ten Harlem’e uzanan gençlik hayatının sonunda kendine dayatılan hayatın da etkisiyle hapishaneye düşer. Malcolm Little olarak girdiği hapishaneden Harlem’e Malcolm X olarak döner. O bu durumu daha sonra “Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa, gidebileceği en iyi yer, bana sorulursa, üniversiteden sonra hapishanedir” diyerek açıklar. Bu düşünceyle kendini yetiştirmiş olan Malcolm artık Amerika’da büyük bir hızla gelişen İslam’ın ateşli bir temsilcisidir. Meşhur boksör Cassius Clay’ın Muhammed Ali’ye dönüşmesini de bu dönemde sağlar. Ve ikisi de o dönem Elijah Muhammed’in etrafında yer alırlar. Soyadındaki X’i de Afrikalı atalarının artık ne kendisi ne de diğer siyahiler tarafından bilinmediğine bir gönderme, bir nevi yitik kimliğine atıf olarak kullanır. Bu aynı zamanda o dönem Amerika’sındaki “Siyah Müslümanlar Hareketi’nin” de yapısını göstermektedir.
Derken Malcolm’un yolu kutsal topraklara düşer. Mekke’de “Gözleri mavinin en mavisi, saçları sarının en sarısı insanlarla aynı tabaktan yemek yemiş, aynı saflarda omuz omuza namaz kılmış” olmanın verdiği olgunluk ve doygunlukla Amerika’ya bu sefer bambaşka döner. İslam’ın sandığı gibi sadece zencilerin dini olmadığını görmüştür. O artık Malik El Şahbaz’dır. Malcolm’u Mekke’de bırakmış, içinde yer aldığı hareketin yanlışlarını görerek İslam’ın en doğrusunu anlatmak amacı ile yepyeni bir insan olmuştur. Kendisine artık “Malik El Şahbaz” denmesini istemektedir.
Bu iki ismin yanına Yusuf İslam’ı da ekleyebiliriz. Kardeşi David’in verdiği Kuran-ı Kerim vasıtası ile İslam’la tanışan bir zamanların Cat Stevens’ini yani. Hepsinin ortak özelliği İslam’la tanıştıktan sonra kendilerine karanlığı, buhranı, yok olmuşluğu hatırlatan isimlerini terk edip İslam’ın ferah yüzü ile hemhal isimler seçmiş ve bu yolda kararlılıkla ilerlemiş olmalarıdır. Şahbaz, Ali ve Yusuf İslam. Son yüzyılda İslam’la tanışıp İslam’ı seçmiş yüz binlerce isimden yalnızca birkaçı. Onlar kendilerine yeni isimler seçtiler ama bizler onlara yeni isimleri ile mi hitap ediyoruz? Muhammed Ali’yi kabullendik sabah 3-4 gibi olan maçlarını radyodan dinleyip, televizyondan izlediğimiz zamanların ardından. Yusuf İslam hala ismi ile aramızda. Peki Şahbaz? Hala ona ısrarla Malcolm X dememizin sebebi nedir? Bizim görmediğimiz, tanık olmadığımız bir zamanda öldürülmüş olması mı?
Şahbaz’a Malcolm X diye hitap ettiğimiz sürece ne onun savunduğu düşünceleri anlamamız mümkün olacaktır, ne de bugün Amerika’daki İslamiyet’in durumunu açıkça algılayabilmemiz. Çünkü Malcolm X sadece siyahileri temel alan bir İslamiyet’in temsilcisi iken Şahbaz, ten rengi ne olursa olsun mensupları “kelime-i şahadette” kardeş olan bir dini anlamış ve anlatmıştır. Onu vurduran ellerin ardından Amerika’daki İslamiyet’in yayılış hızını incelediğimizde bazı şeyleri fark etmemiz çok daha kolay olacaktır. Zira Amerika’da Şahbaz’ın İslamiyet’in yayılışına kattığı hızı ondan sonra gelenler yakalayamamıştır. Bunun sebebi de Şahbaz’ın hakikatin tek yüzlü kılıcına sarılmış ve bunu tek gerçek görmüş olmasıdır.
Oysa arkasından gelenler ve özellikle siyahiler arasında hareketi devam ettirenler bu hareketi mevcut sisteme ve ezilmişliklerine bir başkaldırı unsuru olarak kullanmıştır. Şahbaz ise bu noktada İslamiyet’in sadece ten renkleri kendileri gibi olanlara değil bütün insanlara haklarını teslim etme gayretinde olduğunu vurgulamıştır. Fark siyah ile beyaz, gündüz ile gece kadar belirgin iken, sabah namazını kılmak için siyah iplik ile beyaz ipliği birbirinden ayıracak kadar aydınlık kendilerine yeterli olan Müslümanların hala Malcolm X ısrarı nedendir? Bu ayrımı yapamamızın sebebi bize dayatılanları aslında sorgulamadan kabul etmemiz midir (Yıllarca Kubbetü’s Sahra resimlerini Mescid-i Aksa diye duvarlarına asanlarımız da bu kategoridedir) yoksa herşeyi bilip herkesi tanıdığımız konusunda kendimize olan aşırı güvenimiz mi? Ne dersiniz...