Malum Genç Dergisi’nin son sayısı “Gençlerde Din Dili Nasıl Karşılık Buluyor?” başlığıyla okurlarıyla buluştu. Daha önce İlham Veren Buluşmalar’da gündeme getirilen ve konuşmaların metne dönüştürülmüş hali dergide yer aldı. Uzmanlar da kendi zaviyelerinden tespitlerle ve önerilerle katkı sunmaya çalıştılar. İlham Veren Buluşmalar’dan çıkan rapor, gençlerin perspektifinden din diline, dini içeriklerin sunum biçimlerine yaklaşımlarını görmek açısından değer arz ediyordu, nasıl bir hoca tipolojisi aradıklarına ilişkin önemli ipuçları sunuyordu.
Hem İlham Veren Buluşmalar’da hem de genel manada gençliğin meseleye bakışında özetle şu durum öne çıkıyor: Gençler vaizlerin, hatiplerin, hocaların dini düşünceleri sunma biçimlerine takdirden çok tenkit nazarıyla bakıyorlar. Dışlayıcı, horlayıcı, ötekileştirici dil gençler tarafından rağbet görmüyor. Yetkin olmayanların etkin olma çabaları, popüler din dilinin karşılık bulmaması, uçlardan yapılan hitabetin yıkıcılığı gençlerin dini olana yönelik algılarında radikal dönüşümlere yol açıyor.
Birkaç gündür gündemde Cübbeli Ahmet Hoca, Zeynep Işık Büyükbay ve Serdar Tuncer’in yer aldığı bir tartışma var. Mizaçlar üzerine eğitimler verdiği söylenen Büyükbay, Serdar Tuncer’in programına katılmış, ardından Cübbeli Ahmet Hoca’nın “ehli sünnete muhalif görüşleri” olması dolayısıyla reddiyesine uğramıştı. Aynı şekilde Serdar Tuncer de hocanın ağır söylemlerine muhatap kalmıştı. Şahsi kanaatim, Zeynep Işık Büyükbay ilmi eksikliğini amatörce kurduğu retoriğiyle kapatmaya çabalarken, Cübbeli Ahmet Hoca da yakıcı üslubuyla meseleyi tüm Türkiye’nin gündemine getirmiş oldu. Tuncer, Hoca için attığı tweetlerde benzer sertlikte cevap vererek tartışmayı derinleştirdi. Bakalım bu durum nereye kadar gidecek? Ümmetin birliğini, beraberliğini bekleyenler daha ne kadar intizar edecek?
İlmin, iyiliğin, güzelliğin ve hayrın sesi olan ya da olması gereken hocalarımızın dili zaman zaman hatta çoğu zaman yakıcı olabiliyorken, anlattığı hikayelerle çok kişiye tesir eden isimler de maalesef yıkıcı olabiliyor. O halde bizi kim, niçin dinlesin? Bu denli tutarsızlıklarımız varken kime ne anlatabilelim? Anlattıklarımızdan da hangi hakla tesir bekleyelim? Sevgiden, saygıdan beslenen hikayelerimiz, gösterdiğimiz örneklikte kin ve nefrete dönüşüyorsa nasıl bir irşaddan bahsedelim? Sosyal medyadan atılan yumruklar sizden çok samimi insanlara zarar veriyor, görmüyor musunuz?...
Peki Din’in dili ne diyor, hangi çağrılarda bulunuyor? “Allah’ın ipine topluca sımsıkı sarılın” buyurulurken ne kastediliyor? Bir genç olarak hayal edin kendinizi, dinler miydiniz ettiğiniz sohbetleri, anlattığınız hikmet dolu hikayeleri? Daha uzar, gider bu sorular… Bu arada olumsuz fikirlere karşı bir şey söylememeyi, susup geçmeyi elbette salık veremem, “Aman susalım, fitne çıkmasın” diyemem. Doğru usul ve üslupla sorunlarımıza eğilmemizi ancak tavsiye edebilirim; formül zor değil: Usulsüz vusul olmaz.
Her hocanın, cemaatin, grubun, temsilcinin, vaizin kendine has bir din dili, din temelli dünya görüşü var. Bizi ne birleştirecek büyük bir muamma. Çoğu değerimiz, kavramımız aşındı, dilde kaldı. Esefle söylemek gerekirse yaralarımız çok, her gün daha da büyüyerek çoğalan ve kapanmayan yaralarımız…