
Mübalağa neslinde yaşıyoruz. 10 dakikalık yol yürüdüğümüzde saatlerce yol yürüdüm diyoruz. Birkaç gün uykusuz kalsak uzun zamandır uyuyamıyorum oluyor. 103 beğeni almış bir post yüzlerce beğeni diye anlatılıyor. Her şey biraz daha fazla bu nesilde. Her şeye birazcık “daha” ekliyoruz da öyle bakıyoruz dünyaya. Hâl böyle olunca da takıldığımız, düştüğümüz, tökezlediğimiz yerler de bize daha büyük geliyor. Sıkıntılarımız daha çok görünür oluyor. Bizler dahalarımızı olumsuzluklara katmakta ve mutsuzlaşmakta pek mahirleşmişiz. Bizden bir önceki nesilse bunun tam tersini yapıyordu.
Geçenlerde öyle biraz canım sıkkındı, annemi aradım, konuşurken halimi ortaya koydum. Kızım dedi, bir kıl kadar sıkıntını gözünün tam önüne getirip de dağ gibi görme. O kılı yok edemezsin belki ama al kenara koy. İliştirme gözüne, dağ gibi kaplamasın önünü, sen esas manzaraları gör.
Çok hoşuma gitti bakış açısı. Tamam dedim. Baktım iki cümle sonra ama ile konuşmama devam ederek aynı sıkıntımı anlatıyorum. Kızdım biraz kendime, e peki nasıl olacak dedim. Annem dedi ki, neyle beslenirsen onunla bakarsın hayata. Sen şimdi kendine doldurduğun manalara odaklan. Kendini beslediğin nokta neresi? Ufacık derdini abartıp sana sürekli hak verenlerle mi yoksa nazarını genişletenlerle mi hemhalsin. Öyle bir anda değişmez belki bu bakışın ama sen bu gayrette olursan bugün değilse de yarın elbet değişir. O kıl kenarda kalır, sen manzaraları seyreylersin. Yok eğer başka türlü doldurursan kendini o kıl büyür de büyür. Sana sunulmuş bunca güzelliği kapatır hatta eğer o kılı gözünün önünde, dibinde, içinde tutmakta inat edersen gözünü de kanatır.
Kıllar belki yok olmayacak ama şöyle alıp bir kenara koyalım onları. Görmemiz gerekenlere bakalım. Ferahlanalım. Bir kılı daha daha büyütüp de canımızı boş yere yakmayalım. Mübalağa güzel bir sanat ama olumluda kullanılınca. Biz manzaralarımızı, üzerimizdeki nimetleri “daha” görelim. Sıkıntılar, olumsuzluklar kıl kadar diyelim, alıp kenara koyalım. Dağ gibi büyütmeyelim. Ferahlanalım.