
Gamze ÇAKIR
Bazı anlar olur ya, dünyanın sonu gelmiştir, öyle düşmüşüzdür ki kalkmaya mecalimiz kalmamıştır, hep kötü şeyler oluyordur, en dipteyizdir ama hep daha da dibi vardır, her şey anlamını yitirmiştir.
Get Out filminde ana karakterin sonsuz ve karanlık boşluğa sürekli düştüğü bir sahne yer alıyor . Tıpkı onun gibi bir durumun içindeyizdir. Sonsuzluğa düşüyormuşuz gibi bir çökkünlük yaşarız. Düşüş hiç bitmeyecekmiş gibi. O kadar normal ve o kadar insanca ki bu hâl. “Her insan muhakkak yaşamıştır.” diye oldukça iddialı bir cümle bile kurabiliriz. Ama unutmayalım ki bu hâl elbet geçecek.
Dolayısıyla bizim sınandığımız esas mesele şu: Böyle zamanlarda dilimiz ne söylüyor, biz ne yapıyoruz? Çünkü hayat yolculuğundayız ve elbette yere çakılacağız. Bize bahşedilen bu emanet canı, bedeni ve zihni iyileştirmek için uğraşmayı da ihmal etmeyeceğiz. On bininci kez düştüğümüzde on bin birinci kez ayağa kalkma cesaretini ve gücünü göstereceğiz. Nasıl olursa olsun doğru ve sağlıklı yollarla kalkmaya çalışacağız.
Allah (cc) bize neyin iyi geleceğinin reçetesini vermiş, Peygamberimiz (sav) sünnetinde uygulamış, işin ehli insanlar öneriler sunmuş. Bizlere düşen de fıtratımıza, kişiliğimize, karakterimize hangisinin en uygun olduğunu bulup uygulamak.
Örneğin hareketi seven bir kişi miyiz, çökkünlük anımızda kilometrelerce yürüyeceğiz; yazmayı mı seviyoruz, sayfalarca yazı yazacağız; dinlenmek mi istiyoruz, zikirle dinleneceğiz; anlattıkça mı rahatlıyoruz, çekinmeden güvendiğimiz birisine başvuracağız; bir şeyler mi dinlemek istiyoruz, Kur’an’a başvuracağız; böyle zamanlarda insanları mı kırıyoruz, dil belasına (İmam Gazali) kapılmayacağız ve muhakkak susacağız; zihnimiz çok mu konuşuyor, kısa vadeli hedefler belirleyeceğiz, boş durmayacağız.
Çünkü unutmayalım ki Rabbimiz bizi bırakmadı ve bize darılmadı. (Duhâ, 3) Yaşamaktan yorulmayın. Dünyayı ekip biçip gideceğiz. Burası bu kadar.