
Tarz meselesi sanırdım türküyü tercih edip etmemeyi. Bana hitap etmiyor ve etmeyecek sanırdım. Büyüdükçe, yaşadıkça, okuyup anladıkça fark ettim türkü dinlemenin tarzla alakası olmadığını. Kendimize, kültürümüze yabancılaşmanın okul sıralarında kol gezen öğretisinin bir uzantısı olduğunu çok sonra fark ettim.
Sesin varlığı, hayatımızdaki yeri üzerine ciltlerce kitap yazıp okuyabiliriz insanoğlu olarak. Bunca uğraşmanın, dinlemenin, iş ya da aş olarak dönüştürmenin mantıklı ya da kalbi türlü izahını yapabiliriz. Hiçbiri yeterince tatmin etmeyeceği için daha başka tanımlara, izahlara yönelebilir ya da en güzeli “gülün kendisi yanında ismi nedir ki” deyip bir şeyler dinlemeye oturabiliriz. Bizatihi sesi enstrüman gibi olan sanatçıları, enstrümanların kendilerini saatlerce dinleyebilir ya da herhangi bir müziği kabiliyetimiz nispetince icra edebiliriz. Terapi görevi gören, coşturup kudurtan, hüzünlendirip ağlatan, aşka getirip aşktan götüren, işe güce eşlik eden, fonda duran, bangır bangır ortalığı inleten, komşuyu rahatsız eden ya da komşuyu da cezbeden, filmi izletip diziyi güzelleştiren türlü sesler var. İnsanı ibadete çağıran, insanı saf saf tek bir insanın ardına dizen... Sırf sesi güzel diye hayatında görmediği imamı tayin olduğu vakit müftülüğe gidip soruşturan biri olarak söylüyorum bunları. Sesle bir alıp veremediğimiz, çok alıp çok verdiğimiz var.
Bunun nedenini sorgulamaya gerek var mı, varsa ne kadar yerinde bir adım olur emin değilim. Ancak sözün burasında İhsan Oktay Anar’ın Suskunlar romanında bahsettiği bazı şeyler geliyor aklıma. Her şeye eşlik eden bir ses olduğu, altı günde yaratıldığına iman ettiğimiz evrenin de yaratılışına ait bir ses olması gerektiği, insanın müzikle uğraşıp hayatı boyunca etrafında gidip gelirken kendi yaratılış sesini aradığı gibi şeyler. Ne kadar doğru olduğunu asla bilememekle beraber, senelerdir ara ara aklımı kurcalayan fikirlerdendir. Neden bir sanatçının enstrümantal konseri boyunca ağlarız ya da başka bir sanatçının konseri boyunca tepinir mutlu oluruz? Kulağımızda ne var?
Eskiden türkü dinlemezdim ben. Oldukça içli, gereğinden fazla derin gelirdi de bir karış havada seyreden ergen aklım türküye yetişemezdi. Tarz meselesi sanırdım türküyü tercih edip etmemeyi. Bana hitap etmiyor ve etmeyecek sanırdım. Büyüdükçe, yaşadıkça, okuyup anladıkça fark ettim türkü dinlemenin tarzla alakası olmadığını. Kendimize, kültürümüze yabancılaşmanın okul sıralarında kol gezen öğretisinin bir uzantısı olduğunu çok sonra fark ettim. Öyle ya, türkü dinleyene hoş gözle bakılmazdı. İnsan, hele günümüz insanı ..............................................................................