Ulaşım her geçen gün kolaylaşıyor, daha 1950li yıllarda dedelerimiz deve ile at arabası ile yolculuk yapıyordu. 1960`larda âdemoğlu aya çıktı. Şimdi ülkemizde uçaklar, metrolar, hızlı trenler cirit atıyor. Ulaşımın böylesine kolaylaştığı bir zamanda Anadolu`yu gezmeden durmak olmaz. Her seferinde cennet vatanımız demeyi biliriz ama tatillerde hep aynı yere gideriz para biraz çok gelirse yurt dışı. Elbette gidilmesi gereken yerler var yurtdışında da ama önce vatan!
Bahar geliyor! Bahar da durmayın çıkın apartmanlarınızdan. Şair Erdem Beyazıt ne güzel ifade ediyor Anadolu`da baharı.
Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul`dan çıkıp Diyarbekir`e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir Ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.
(Erdem Beyazıt)
Anadolu`da at koşturmak kolay değil ama yolunuz üzerinde neler görmüyorsunuz ki? Camiler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, farklı farklı insanlar ve mezarlıklar...
En çok etkileyen de mezarlıklar oluyor insanı. Çünkü en son yolculuğunu düşünüveriyor bir anda. Birkaç selvinin arasında çoğunun ismi silinmiş taşlar. İşte bu dünya böyle, isimlerimiz silinip gidecek bir gün. Bize düşen bu ismi silinip gitmiş belki de bir fatihaya muhtaç olanları niyetimize alarak fatihalarını okumak. Yol boyunca gördüğün hamamlardan birinde yıkanır, restorana çevrilmiş hanlardan birinde yemeğini yer, camilerden birinde namazını kılar iğde, kekik, leylak, papatya kokulu yollarda düşen cemreleri sayarsın. Vatana sahip çıkmak onun etrafını çitle çevirerek olmaz, vatanın toprağını, taşını, havasını, suyunu, kokusunu her zerresine kadar hissederek başarabiliriz bunu.