
Olaylar vardır keder ya da sevinç getiren. Olaylar vardır insanların gönüllerinde hüzün ya da umut biriktiren. Aylarca konuşulur, günlerce haber bültenlerine konu olur. Kahvehanelerde çayla beraber masaya, olaya dair kelimeler serpilir. Sonra unutulur gider. Sahne yeni hadiselerin, yeni acıların, yeni umutlarındır artık. Tarihin tozlu sayfalarında ara ara hatırlanmak üzere defter kapanır. Ta ki tarih, edebiyat ile harmanlanıp gerçekleşen hadise bir haberden öte edebi esere dönüşünceye dek.
Büyük Sirkeci İnfilakı tam da bu türden bir vakadır. Başından sonuna acı ve gözyaşı ile dolu bu elim vakayı büyük patlamaların listelendiği bir bültende yahut 1959 yılında gerçekleşen önemli hadiselerde okuyabilirdik. Ama öyle bir şair ve şiir vardır ki bu vakayı gerçekleştiği seneye hapsolmaktan kurtarıp zaman kavramından soyutlamış, adeta bugün ile patlamanın gerçekleştiği gün arasında bir ayna görevi görmüştür.
6 Ocak 1959 Salı günü İstanbul soğuk bir kış sabahına uyanmıştır. Rutin sakinliği ile devam etmesi beklenen gün ne yazık ki sabahın erken saatlerinde acı ile buluşacak, Sirkeci onlarca insana mezar olacaktır. Saatler 10:23’ü gösterdiğinde kulakları sağır eden bir patlama gerçekleşir. Yüklü miktardaki dinamit, Tan Gazetesi’nin de bulunduğu Ankara Caddesi ile Ebusuud Caddesi’nin kesiştiği köşede infilak eder.
İlk anda kimse ne olduğuna anlam veremez. Fakat infilakın doğurduğu etki çok acıdır. Birçok bina yıkılır, iş yerleri enkaza döner, Sirkeci’de adeta can pazarı yaşanır. Tam o sırada köşeyi dönmekte olan 28 hat numaralı Fatih’ten Beşiktaş’a doğru seyreden İETT otobüsünün üzerine bina yıkılır. 35 yolcu yaralanır.
Tüm Türkiye aylarca gerçekleşen patlamayı ve bir türlü bulunamayan faillerini konuşur. Failler dip bucak aranır, çeşitli komplo teorileri ortaya atılır. Fakat yılan ......................................................