
- Anne bak! Hızlı gidiyo di mi? Tren anne? Bak! Ooo!
- Evet yavrum, çok hızlı.
- Oooo! Anne. (Gülüşmeler)
3 yaşlarında bir çocuğun merak, heyecan, keşif dolu cümleleriydi duyduklarım. Yetişkinlerin tekdüze bir şekilde kullandığı metroya karşın böyle tepki vermişti. Trenin hızına, gittiğimiz yerin karanlık olmasına ve daha birçok özelliğine dair sorular sıraladı hemen yanında oturan annesine. Bu soruları sorarken gözleri kocamandı, merak ve heyecan doluydu. Sonra da her yeri dikkatle ve merakla inceledi.
Doğru ya! Çocukların en sevdiği şeydi merak etmek. Onlarla hemhal olan herkes bunu bilirdi. “Bu ne, neden, hangisi?” Onların “soru sormaklık” ve sorularını perçinleyen “merak etmeklik” hallerini örnek alabilmek ise biz yetişkinlere düşen görevdi.
Düşünsenize, bir çocuk defalarca gittiği oyun parkında bile hep soracak bir şeyler bulur. Defalarca gördüğü Ay’a bakarken gözlerini hep belertip bakar. Bir çiçek için bir soru sorar, başka bir çiçek gördüğünde başka bir soru sorar. Her çiçeğe farklı bakar. “Çiçekler” şöyleymiş diye genellemez de “bu çiçek” böyleymiş der. Hem aşinadır hem keşifçidir. Bitmeyen merakı bitmeyen keşiflere vesile olur. Dolayısıyla çocukların yolculukları bitmez. Yenilikleri bitmez. Yaşama heyecanları bitmez. Çünkü her gün öğrenecek bir şey bulurlar. Tabi bir yetişkin çocuğun merakına zincir vurmadıysa…
Ezcümle bir öğreti daha geldi çocuklardan: “Yetişkinler! Merakınızı kaybetmeyin ki her günü diğerlerinden ayırt edebilin. Baktığınız her şeyde farklı bir şey görebilin. Merakınızı diri tutun. Merakınız bitmezse yaşama isteğiniz de bitmez. Aksi takdirde her şey aynı renk olur. Her gün aynı olur. Herkes aynı olur. Ve bu yüzden yaşınız büyürken bile yavaş yavaş küçülürsünüz. Birer keşifçi olun, lütfen.”