Bu ay Feyzanur Öztürk’ün bir fotoğrafını değerlendiriyoruz. Fotoğraf için teşekkür ediyoruz.
Baharı yaşamaya başladığımız şu günlerde karşımızda bir kış fotoğrafı var. Fotoğrafı özellikle seçtim. Çünkü bu tür birbirini takip eden nesnelerin fotoğrafını çekmek bize bir çok şey anlatma fırsatı verir. Perspektif ve derinlik konusunda almamız gereken dersler var.
Her şeyden önce sade ve temiz bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Bu güzel bir durum. Netlik konusunda da ciddi bir sıkıntımız yok. Hatta alan derinliği oldukça iyi diyebiliriz. Hava kapalı olduğu için ışık konusunda da fazla söyleyeceğimiz bir şey yok. Belki aynı yerin farklı ışık koşullarında çekilmesi daha iyi sonuçlar verebilir. Denemek lazım. Fotoğrafın uzun ağaçlar ve yol düşünülerek dikey çekilmesi de yerinde bir tercih olmuş. Ayrıca kadrajda oldukça iyi seçilmiş diyebiliriz. Çünkü kareye doğallığı fazla bozacak bir nesne girmemiş. Sağda yer alan yol ve solda uzayıp giden duvarın dışarıda tutulması da iyi olmuş.
Bildiğiniz gibi, bize yakın cismin büyük, uzak cismin küçük görülmesi olayına perspektif denir. Fotoğrafta perspektif ile derinlik hissi belirginlik kazanır. En başta, bakış noktamıza yakın konu büyük, uzak konu küçüktür. Boyutlarının eşit olduğu bilinen nesneler fotoğrafta farklı boyutlarda görülmesi derinlik hissi verir. Ayrıca yakında birbirinden uzak görünen nesnelerin, uzaklaştıkça birbirine yaklaşması ve bir noktada birleşmesi de perspektifin başka bir sonucudur. Fotoğrafımızda da hem aynı sıradaki ağaçlar bir birine yaklaşıyor hem de karşılıklı sıralar bir noktada birleşiyor. Bu da fotoğrafta bir taraftan derinliği artırırken, diğer taraftan yolun neredeyse sonsuza kadar sürdüğü hissini veriyor.
Ayrıca fotoğrafta fazla renk olmamasına rağmen güçlü renkler var. Kahverengi ağaç gövdeleri, turuncuya yakın ağaç yaprakları ve yerde beyaz kar sade ama güçlü bir kış fotoğrafı ortaya çıkmasını sağlamış.
Fotoğraf için iki şey söylenebilir. Birincisi makinamızı biraz daha yukarı kaldırarak çekim yapsak sanki daha iyi olacakmış. Böylece yakındaki ağaçların yüksekliğini daha iyi görme şansımız olabilirmiş. Böylece ön altta kareye büyük olarak giren kar daha az yer kaplamış olurdu. İkincisi ise karede insan unsurunun eksikliği. Belki bu çoğunlukla fotoğrafçının elinde olmayan bir sepep ama, bir ya da iki kişi bu fotoğrafı çok daha dinamik ve hareketli hale getirebilirdi. Hatta sağdan ikinci ağacın arkasından belli belirsiz görünen kırmızı elbiseli insanı (eğer tahmin ettiğim gibiyse) yolun bir noktasına yerleştirme şansımız olsaymış çok daha farklı bir fotoğrafımız olurdu. Çünkü hem insanın kareye girmesi hem de kırmızı renk büyük bir hareket olurdu. Çünkü başlı başına kırmızı renk bile kar fotoğraflarına çok yakışırdı.
Koca Fili 1.5 Saatte Bitirdiler!
Martta ajanslara bir haber düştü: “Koca fili 1.5 saatte bitirdiler.”
Zimbabve`de ölü filin başında toplanan yüzlerce köylünün, kısa sürede hayvanı iskelete dönüştürdüğü, kulakları bile kalmayan filin, kemiklerinden de çorba yapıldığı anlatılıyordu haberde.
Fotoğrafçı David Chancellor’ın çektiği diğer fotoğraflarda gerçekten bir süre sonra filden geriye hiçbir şey kalmadığı açıkça görülüyor. Hatta etleri sıyrılmış kemiklerin bile bir süre sonra parçalanarak taşındığı belli. Açlık insana neler yaptırıyor değil mi? (Zimbabve`de nüfusun dörtte birini bulan 2.17 milyon insanın açlık çektiğini Kızılhaç açıkladı.)
Sadece ABD’de 70 milyon insanın aşırı beslenmeden kaynaklanan obezite sorunu yaşadığı bir dünyada, ölü filleri yemek zorunda kalan aç ve çaresiz insanlar büyük bir çelişki oluşturmuyor mu?