
Eskiden hâli hatırı sorulan insanlardan idare ediyorum cevabını almak pek hoşuma gitmezdi. İdare etme şükret, derdim. İçindeki hikmeti anlayamıyor oluşumdanmış zahar.
Belki de idare deyince okul koridorunun sonundaki o soğuk yüzlü oda kodlanmış aklıma, kim bilir.
- Oğlum koridorda koşma! Kızım sana diyorum zil çaldı, haydi sınıfa!
İnsanı insan yoruyor, der eskiler. İdare etmek işin sırrı belki de. Yorgunluk gidermenin de formülü.
Yaşı kemale ermiş bir teyzeden/dayıdan “Oyyyh, işte ne yapalım be evladım, idare diyoruz” cevabını almak aslında geri planda: “Hacı amcanızı/yengenizi, gelinleri, torunları, temiz cama halı silken üst komşuyu, asansörü meşgul eden adamı, trafikte hatalı sollayıp bir de üstüne deli deli korna çalanı, saygısızı, münasebetsizi, patavatsızı… Ha bir de tüm bunlarla uğraşan kendimi idare ediyorum; bir de elektrik ve su var onu zaten herkes idareli kullanıyor o konuya girmiyorum artık” cevabını almak.
İşte o baştaki iç çekiş var ya, işte o ne kadar uzarsa bilin ki yukarıdaki cümle de o kadar uzun.
Çünkü idare etmek fiili yerine göre içinde tahammül, büyüklük gösterme, alttan alma, ayıp örtme, empati kurma gibi pek çok şeye tekabül ediyor.
- Ne yapacaksın kızım, biz de onu idare ediyoruz işte.
Ne oluyorsa idare edilemeyen zamanlarda olmuyor mu zaten.
Ailemizle, dostlarımızla, çevremizle olan iletişimimizden tutun kendimizle olan ilişkimize kadar pek çok şey idare gerektiriyor.
Duygularımızın idaresi var bir de. Ya harikayız, süperiz, zirvedeyiz; ya da şarkıda söylediği gibi, dipteyiz, sondayız, depresyondayız. İki ucun arasını bulmak da öyle kolay olmasa gerek, yaman idarecilik mahareti lazım.
- Neşenin hepsini yeme çocuğum, sakla yarın yersin, idareli ol biraz.
- Ama ben şimdi yemek istiyorum.
- O zaman yarın bulamadığın zaman ağlama tamam mı?
Maddi imkânları idareli kullanmaya o kadar takılı kaldık ki, diğer şeyleri atlıyoruz gibi geliyor artık.
Velhasıl kelâm, idaremiz altına verilen şu hayatta, müdür odasında oturmakla idareci olunmuyor.
Kuruyan sadece barajlar değil.