Aile yapısının zarar gördüğü, aile bireylerinin birbirinden uzaklaştığı, güçlü aile kurumunun çatırdadığı, boşanmaların evliliklerden fazla bir sayıya ulaştığı, son yıllarda her kesimden insanın diline pelesenk olmuş varsayımlardır. Gördüğümüz, yaşadığımız örnekler, kayıtlara geçen veriler ne yazık ki bu varsayımların hakikat olduğunu gösteriyor.
2020 yılının tarih kitaplarında kalın bir bölümü kaplayacağı artık su götürmez bir gerçek. En azından ilk sekiz ay için söyleyecek olursak, pandemi bu yılın en önemli olayı. Karantina günleri, sokağa çıkma yasakları, maske zorunluluğu, durağanlaşan değil duran hayatlarımız ve daha nice kısıtlama…
Virüsün hayatımızdaki yaşanabilir alanları daralttığı mart ayına kadar adeta hızlı hayat treninin içerisindeydik. Sanırım zamanın yetersizliğinden, yapmak istediği bir dünya eylemi yapamamaktan şikayet etmeyen etrafımda tek bir birey yoktu. Bu bahse şahsım da dahildir. Konumuz olan aile bahsine dönecek olursak birçoğumuza göre genel problem; aile bireylerinin birbirine yeterli zamanı ayırmamasıydı.
Yetersiz iletişim, ailenin temellerini sarsıyordu. Mart ayından itibaren toplumun büyük çoğunluğu evlerine kapandı. insanlar oturduğu sokağa bile adım atmaktan ürperir hale geldi. Market poşetlerinin kolonya ile silindiği, paraların yıkandığı günlerdi. Aile açısından baktığımızda ise tam aradığımız günler…
Aileye vakit ayırmak, iletişim kurmak için bolca zamanımız bulunuyordu. Fakat daha ilk günden sosyal medya aracılığıyla eşinden bıkmış kadın profilleri, eşinin dırdırından bunalmış erkek profilleri resmedilmeye başlandı. Yoğun beğeni alan, “En sonunda biz de böyle olacağız” yorumları ile karşılanan paylaşımlar bile bize ihtiyacımız olan ilacın birlikte aynı ortamı paylaşmaktan, birbirimize zaman ayırmaktan öte bir şey olduğunu göstermeye yeterdi.
Karantina günlerinde gün geçtikçe artan e-sosyallik, online programlar işin tuzu biberi oldu. Saatlerce ekran başından ayrılamayanaile bireyleri aynı evin içerisinde olsalar da yine de birbirleriyle paylaşım içerisine giremediler. Şimdi kiminle konuşsam, sohbet etsem bana karantina günlerinde izlediği filmleri, oynadığı oyunları anlatıyor. Sahi aynı ortamı paylaşınca ilişkimizin gelişeceğini varsaydığımız fasıl e-sosyallik miydi?
Yüreklerin bir arada atmadığı, vefanın ve muhabbetin zirvelere çıkmadığı aile bireylerini bedensel birliktelik bir arada tutamaz. Ailenin hangi ferdi olursak olalım “ben” demeyi bırakıp “biz” demeliyiz. O vakit eşinin konuşması, bülbül şakımasına emsaldir. Ve o vakit karantina günlerinde bile sosyal medyada akşam hangi sohbete katılsam sorusu akla gelmez. Hatip bellidir.
Konumuz aile içi muhabbet. Aşk ile buyurunuz efendim…