Şehirlerimiz beton ormanlarına dönüşüyor. Gecekondu yaşantısına kızan büyüklerimiz gecekonduları söktükleri yere gecekondulardan daha iğreti beton apartman blokları dikiyorlar. Allah muhafaza büyük bir depremde kerpiç evlerin verdiği hasarın 5-10 misli kayba sebep olur bu beton yığınlar. Eskiden 3-4 katlıydılar bir nebze tahammül edilebiliyorlardı. Ancak şimdi 10 kattan az yapıldı mı müteahhit amcalarımız zarar ediyor. Onlar zarar etmesinler diye bizler yıldızlarımızdan, uçurtma uçuramadığımız gökyüzümüzden, doktor niyetine evimize giremeyen güneşten, ayın on dörtlerinde doyuncaya kadar seyredemediğimiz dolunaydan oluyoruz. Geceleri pencerenizin perdesini araladığınızda gökyüzündeki yıldızları, ayı ve bulutları yanınızdaki binanın görüntünüzü kapatmasından ötürü göremiyorsanız dünyabizim değildir henüz.
Sadece kaybımız bunlar olsa yine iyi. Kapı karşı komşumuzun ismini, çocuklarının ismini, evin erkeğinin mesleğini, maddi durumlarının yetip yetmediğini, bayramlarda ziyarete gittiğimizde neden kapıyı açmadıklarını, iftar davetlerimize niçin hiç icabet etmediklerini biliyor muyuz acaba?
Psikolojik(mahremiyet) sınırlarımız geçilmiş durumda, bu nedenle herkese düşmanlığımız var. Bu sınırı geçen hiç kimseyi görmek dahi istemiyoruz. Bu sınırı geçenler kimler?
Üst komşumuz, alt komşumuz, kapı komşumuz, halk otobüsünde yanımıza oturan adam, evimizin balkonuna çıktığımızda bizi seyreden herkes ve daha niceleri. Balık istifi evler, balık istifi toplu taşıma araçları her şey balık istifi.