Gençlik, en enerjik, en istekli, en yorulmak bilmez yaşam dönemlerimizden biri. Hatta direkt o dönemin kendisi. Gençlikten daha hareketli ve enerjik olduğumuz başka bir yaşam dönemimizin olmadığı kesindir. Bununla birlikte gençliğin yaklaşık 12-25 yaş aralığında sürdüğü bildiriliyor. Yani aslında çocukluktan çıkılmış, yetişkinliğe adım atılan; kimlik ve yaşam inşasının yapıldığı dönem. "Ben kimim, ne yapacağım, ne olacağım, neden varım?" gibi birçok sorunun tezahür ettiği dönem.
Birçok hadiste, rivayette, ayette ve de sohbette gençliğe dair kıymetli sözlerin söylendiğini ve bu dönemin örnek gösterildiğini, bu dönemde yaşamaya özenildiğini duymuşuzdur. Gençliğin vermiş olduğu enerjinin heba olmaması adına birçok nasihat de işitmişizdir belki. Ya da "Ben şimdi şu yaşta olsaydım..." ile başlayan cümlelerle muhatap olmuşuzdur. Şu anda bizim deneyimlediğimiz bu dönemde ne var, nasıl bir sır saklı ki bu kadar önem veriliyor? İnsan uzağa bakmaktan yakını göremez denir ya, sanırım öyle bir şey. Yetişkinliği ya da yaşlılığı kusursuz bir şekilde inşa etmeye çalışmaktan, oralara bakmaktan gençliği kaçırıyoruz, göremiyoruz. O (c.c.), bu dönem için bizlere çok fazla nimet vermiş; enerji, istek, motivasyon, güç, dirayet, dirilik… Bu nimetlerin de hakkı var elbet, şükrü var. Ama nasıl?
Hem geleceğimizi kurarken hem gençliğin hakkını vermek birçoğumuz için çok zor olsa gerek. Bunca görevin arasında sıkışıp kalmak bizleri motivasyonsuzluğa, ümitsizliğe sürüklüyor belki de. "İş için uğraşıyorum, olmuyor.", "Okul için çabalıyorum, yapamıyorum.", "Benden büyükler söylediklerime kıymet vermiyor, önemsiz görüyorlar." gibi binlerce umudunu yitirmiş ‘genç cümle’ kurabiliriz. Ancak unutmamalıyız ki; "Allah’tan ümidini ancak kafirler keser." (Yusuf, 87). Umuda vurgu ile birlikte gençliğe de birçok ayette yer verilmiştir (Kehf, 13; Vakıa, 17; Yusuf, 36). Bunlarla birlikte gençlik döneminde önemli sorumluluklar üstlenmiş birçok sahabenin varlığından da haberdarız (Üsame b. Zeyd, Mus’ab b. Umeyr, Muaz b. Cebel, Cafer b. Ebu Talip). Sanıyorum ki kişinin yaşamın amacını keşfine dönük soruları kendisine sormaya başladığı ve soruların gün geçtikçe yoğunlaştığı bu döneme bilim insanlarının, pedagogların ve de en önemlisi İslam’ın bu denli önem vermesi sebepsiz değildir. Ve bu önemin gereğini yerine getirmenin de bazı bileşenleri var denilebilir.
Örneğin gençlikte umutlu olmak. Hiçbir zaman, her ne hata yapmış olursak olalım, daha iyi olacağımıza dair umudumuzu yitirmemek gerek. Ve her şartta affedilebileceğimizi unutmamak. Gençliği heba etmenin en büyük nedenlerinden biridir umutsuzluk. Bu dönemin rehavetine kapılıp çok yanlış yapmış olabiliriz. Belki arkadaşlarımız teşvik etti,belki çok eğlenmek istedik, belki de ailemizden kaçıştı bu hatalar... Geri dönüp baktığımızda, bir saniye öncesine dahi, pişmansak eğer hala ışık var demektir. Pişmanlığı hissettiğimiz an o hatayı işleyen kişi değilizdir artık. Çünkü bir daha o hatayı yapmamaya, dikkatli olmaya ve kendini korumaya çalışan, umutla Allah`a tevbe eden bir genç olmuşuzdur o anda. Bu nedenle her dönemde olduğu gibi özellikle gençlikte de umudumuzu asla yitirmemeliyiz.
Gençlikte izlenecek bir diğer yol, genç çevremiz. Kimlerle görüşüyoruz, kimlerle sohbet ediyor, kimlerle geziyoruz? Hiç bitmek bilmeyen konuşma isteğimizi, gezip görme heyecanımızı, yenilik arayışlarımızı kimlerle paylaştığımız çok önemli bu dönemde. ‘Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim’ sözüne istinaden bu dönemdeki sosyal çevremizi en doğru şekilde yapılandırmamız gerekliliğini belirtebiliriz. Bu nedenle fark ettiğimiz yanlışlarına rağmen arkadaşlarımızla aynı yolda yürümede ısrarcı olmamalıyız. Yapıcı ve düşünceli bir üslupla yolları ayırabilmeyi bilmeliyiz.
Gençliğimizi heba etmemek için bize ışık tutacak bir diğer yöntem bir abimizin/ablamızın olmasıdır. Belki akrabalarımızın, belki yakın çevremizin arasından böyle bir kişi ile beraber yürümek bu dönemdeki en iyi yolculuklardan olsa gerek. Gençliğin heyecanını ve arzusunu tatmış bir kişiye güvenmek, yolumuzu şaşırmak üzereyken onun nasihatlerine kulak vermek bu dönemin en büyük getirilerinden olacaktır. Ancak zihnimizin hemen önümüze sunduğu "Benim çevremde öyle kişi yok." sözüne aldırış etmeyelim. Arayalım, düşünelim, konuşalım, rica edelim. Öyle biri önünde sonunda çıkacak, Allah bizi nasiplendirsin.
Ve gençlikte yapabileceklerimizden bir diğeri de boş zamanlarımızı doldurmak. "Boş zamanlarında ne yaparsın?" sorusuna göğüs gere gere "Benim boş zamanım olmaz genelde" cevabını vermeye niyetlenmek. Özellikle gençlik döneminde herhangi bir işte düzenli çalışmamamızın, okulumuzun birkaç aylık dönemler şeklinde olmasının, ev işleri üstlenme sorumluluğumuzun az olmasının sonucunda kendimize kalan bolca vaktimiz olabilir. Herkeste bu böyledir dememekle birlikte birçoğumuzun bu tarz bir yaşama sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle günlerimizi dakikası dakikasına planlamakta zorlansak da en azından gün içinde nelerle meşgul olacağımızı, hangi işlere vakit ayıracağımızı planlamaya çalışmalıyız. Nereye gideceğiz, kimlerle görüşeceğiz, ne okuyacağız, ne yazacağız gibi sorulara cevap bulma çabasıyla aslında okuma-yazma-öğrenme-istişare alışkanlıklarını da kazanmış olacağız. Bu yollarla ve daha fazlasıyla gençliğimizi heba etmeyebiliriz, etmemeliyiz; velhasıl, gençliğin hakkını vermeliyiz.