09.06.2020 15:53
Genç Haber Merkezi
4560
Ağustos Böceği ile Karınca (La Fontaine) masalını ve Ağustos Böceği Bir Meşaledir (Sezai Karakoç) şiirini bilmeyenimiz yoktur herhalde. Bu iki eser ağustos böceğini konu edinmişlerdir. Ancak bir farkla; birisi ağustos böceğini tembellik ile suçlarken, diğeri ağustos böceğinin olağanüstü özelliklerinden bahseder. Bilindiği üzere tembel ağustos böceği, masalda yer alır. Bu masalda tüm yaz, saz çalıp şarkı söyleyen ağustos böceği, kış geldiği vakit aç kalır ve yaz boyu çalışan karıncadan yiyecek ister. Ancak çalışkan karınca tembel ağustos böceğine yiyecek vermez ve onu küçümser. La Fontaine’nin ilgili masalında bahsi geçen böcek türünün yeşil çekirge olduğu da bazı kaynaklarca kaydedilmiştir. Ancak esas yaygın olan ağustos böceğidir ve bu nedenle konumuz da onun üzerinde şekillenmiştir.
Sezai Karakoç’un şiirinde ise ağustos böceği tüm özellikleri ile muhteşem ve ibret alınması gereken bir varlık olarak resmedilir. Hangisi gerçek ağustos böceğini yansıtıyor; tembel mi, muhteşem olan mı? Bu sorunun cevabı ufak bir araştırma yapılarak öğrenilebilir. Ağustos böceği tembel değildir. Sadece yaratılış özelliklerinin gereğini yerine getirir. Şöyle ki; ağustos böcekleri ismi üzere yeryüzünde yalnızca ağustos ayında yaşarlar. Ancak 17-18 yıllık ömre sahip olabilirler; yeraltında. ağustos böceklerinin yumurtaları ağaç dallarından toprağa düşer ve uzun yıllar boyunca toprak altındaki vitamin ve suları alarak beslenirler. Sonra yalnızca bir aylığına yeryüzüne çıkarlar, kanatlanırlar, nesillerini devam ettirirler ve ölürler. Bu nedenle ağustos böcekleri kış için yiyecek biriktirmezler, bunun bir anlamı yoktur onlar için.
Bunlarla birlikte bu şiirde ağustos böceği, sadece bir böcek olarak da resmedilmez, bir böcek olmasının ötesinde anlam taşımaktadır. Çünkü bir bakıma Batılı aldatmalara karşın metafor veya imge niteliğindedir. Karakoç’un şiirinde doğrudan La Fontaine`e yazılan dizeler bunu gözler önüne sermektedir: "Ey masalcı adam iftira ettin sen / Bu harikalar harikası böceğe / Onu suçladın tembellikle / En çalışkan onu görüyorum ben / Hiçbir karşılık beklemeden / Yazı, ağustosu, çamı, çınarı / Tanıtıyor bize yazı, ağustosu, çamı ve çınarı.". Evrenin yorumlanmasında hikmet aramayan, arama çabası göstermeyen ya da evrende var olan uyumu ve nedenselliği fark edemeyen Batılı anlayışa karşın yazılan bu satırlar, bakış açımızdaki farkı doğrudan ortaya koymaktadır. "En çalışkan onu görüyorum ben" mısrası ise bakılan yerin, görülen şeyin niteliğini değiştirdiğine yapılan bir vurgu niteliğindedir. Çünkü bizlerin baktığı yerin gereği olan hikmet arayışı, ağustos böceğini "en çalışkan" yapmaktadır; hikmet aramadan bakan ve "tembel" olarak gören bakışın aksine…
Kış geldiğinde toprak altına girerek yaz ayında biriktirdiklerini yiyen böceklerin tersine ağustos böceğinin yaz aylarında gerçeklik arayışında olduğu da resmedilmiştir bu şiirde. Bu duruma acımanın, ağustos böceğinin evsiz, yuvasız oluşuna üzülmenin bir anlam ifade etmediği de vurgulanmıştır. Çünkü bir ay boyunca çalınan sazların da, söylenen türkülerin de ve belki ağustos böceğinin titreşimlerinin de bir özgürlük söylemi olduğu, özgürlüğün sesi olduğu belirtilir. Böylelikle yıllarca yer altında bir kabuk içinde yaşayan ağustos böceğinin ağustos ayında yeryüzünde kanatlanarak özgürleştiğine göndermede bulunulur. Evet Ağustos böceği, sadece bir ay yaşar yeryüzünde. Ancak o "Bir başka ağustosta yeniden doğacaktır… / Tanrı`nın sırrıyla, bir mucizeyle…". Yer altında yaşadığı onlarca günün Güneş’ini bir ay görebilecektir yalnızca. Var olmaya devam edecektir Allah’ın izni ile. Çünkü "…hiçbir zaman hiçbir yerde / Sönmez Tanrı’nın yaktığı meşale / İstersen bir böcekte olsun o meşale.". Görüldüğü gibi ağustos böceği bir meşaledir. Diğer meşalelerden yalnızca biridir, tek değildir. Yani hem yol gösterir hem yolu aydınlatır. Esasında ağustos böceği sadece bir ağustos böceği değildir bu şiirde. Bir varoluş hikayesidir, bir hikmet arayışıdır, bir tefekkürdür, inanıştır, teslimiyettir.
Ve şiirin son mısraları; "Ateşle dans eder o, güneşle dans eder / Çırılçıplak çıkar güneşin karşısına / Belki yaşayamaz güneşi eksik kışta / Fakat ardında unutulmaz bir kış bırakır.". Şiirin geneline baktığımızda, neden ateş, batıl; güneş, hakk; eksik kış, dünya; unutulmayan kış ise inanç olmasın?
Bunların yanında bu şiirde daha ne kadar fazla anlam vardır, bilinmez… İşi ehline bırakmak gerek diyerek son sözü de söylemiş olalım.