
Osmanlı Devleti’nin 1683 Viyana Bozgunu’ndan sonra yaşadığı süreç, çöküşünün ve tarih sahnesinden çıkışının başlangıcı olur. Mezhep fark etmeksizin Hristiyan aleminin oluşturduğu “Kutsal İttifak” ile Osmanlı’ya saldırması, birden fazla cephede mücadele etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin hızlı bir şekilde toprak kaybetmesine ve sınırlarının adeta erimesine sebep olur. Bununla beraber 19. yüzyıldaki küresel ölçekteki hadiseler ve ekonomik sorunlar Osmanlı Devleti’nin vatan kıldığı topraklardan da çekilmesi gibi acı bir sonucu doğurur. Özellikle Balkan Harbi’yle beraber Osmanlılar, kadim Müslüman Türk topraklarından katliamlarla sürülürler. Birinci Cihan Harbi’ne Almanya safında giren Osmanlı Devleti, savaşın kaybedilmesi sonrasında Mondros Müterakesinin gölgesinde “beşik” olarak kabul edilen topraklarını da işgal karşısında savunamaz hale gelir. Hatay’da bunlardan birisidir.
Hatay Misak-ı Millidir
Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylaşılması esnasında Hatay, önce İngilizler tarafından işgal edilir ardından da Fransızların kontrolüne geçer. Güney Anadolu’daki direniş karşısında tutunamayan Fransızlar, Ankara Antlaşmasını imzalayarak bölgeden çekilirken, İskenderun adında Hatay bölgesinde bir sancağın muhtariyet elde etmesini de kabul etmek zorunda kalır. Yaşanan küresel gelişmeler neticesinde 1937 yılında Hatay adında bağımsız bir devletin; Türkiye-Fransa garantörlüğünde kurulmasına karar verilir. Ocak 1937 tarihinde imzalanan bu antlaşma ile Hatay’ın anavatana katılması yönündeki plan işler. Tayfur Sökmen öncülüğünde bağımsız bir devlet haline gelen Hatay, Meclisin aldığı kararla 1939 yılında Türkiye’ye katılır. Misak-ı Milli’den bir parça olan Hatay’ın anavatana ilhakı, adım adım takip edilmiş, sessiz ve sakin bir şekilde gerçekleştirilmiş önemli bir diplomatik başarı olarak tarih kitaplarında yerini alır.