
Tarih yazımı, tarihi bilgiye ulaşılması ve onun ortaya serilmesi kadar önemlidir. Tarihi belgeler ve bilgiler ışığında ele alan nihayetinde bir insanoğludur. Onun da duyguları, hisleri, geçmiş ile bağları ve gelecekle ilgili tahayyülleri mevcuttur. Bir bireyin mizacı dışındaki ruhi ve akli melekelerini ailesi, çevresi, kültürü inşa eder. Tarihin konusu içerisindeki her bir hadiseyi nasıl anladığı ve anlamlandırdığı bunlara bağlıdır. Bu inşa da kişinin düşünsel süreçlerine, okumalarına, tarihe bakışına ve eğer tarihçi ise tarih yazımına kadar sirayet eder. İşte tam bu noktada “Tarihi bitaraf yazmak mümkün müdür?” sorusunun doğurduğu yüzlerce cevaplar silsilesi ortaya çıkıyor. Tarihi yapanlar kadar yazanların da önemli olduğunu hatırlarsak, bir hadiseyi anlatırken kaynaklar kadar hakikatin ruhuna da uygun davranılmalıdır. Tarih, bir rövanş sahası ya da harp alanı olmadığı gibi husumetin de merkezi olarak görülmemelidir. Bu yüzden ‘öteki’ meselesi en insani ve hakikate uygun şekilde ele alınmalıdır.
Kime Göre Fetih Kime Göre İşgal
Öteki kavramını daha iyi irdelemek adına tarihi bir hadiseden yola çıkalım. İstanbul’un Fethi, İslam aleminin beklediği en büyük müjdeler arasındadır. Hz. Peygamberin hadis-i şerifi, Müslümanlarca referans alınmış ve şehir, defalarca kuşatmıştır. Nihayetinde pek çok kez kuşatılan İstanbul’u fethetmek, Fatih Sultan Mehmet’e nasip olur. Ancak, Fatih’ten evvel 1204 yılında İstanbul bir kez el değiştirmiş ve bu ‘işgal’ olarak anılmıştır. İstanbul’da 67 yıl Katolik idaresi kuran Haçlıların 1204’te İstanbul’a girişleri kanlı olur. Şehrin bütün zenginlikleri talan edilir. Ortodoks kiliseleri tahrip edilirken Katolik mezhebine geçiş baskısı yapılır. Ancak Fatih şehre girdiğinde herkese aman verdiğini ifade ederek din ve vicdan hürriyetini ilan eder. İşte bu yüzden Haçlıların yaptıkları işgal, Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u kazanması ise fetih olarak anılır.