
Murat Sözer
Fareler ancak “yeni nesil kedinin” tavırlarındaki miskin ve singin edadan cesaret alarak böyle bir girişimde bulunuyorlar. İşbirlikçi kedinin de yardımıyla. Bir kedinin “fare” olgusundan habersiz yetişmesi; onun özgürlüğünü tehdit eden en önemli faktördür. “Faresiz kalan kedi”; elinin kolunun bağlanmasından başka bir sonla karşılaşamaz.
Vaktiyle bir kedi; elzem görevlerini unutup dünya zevklerine dalmış. Kedileşmek için yapması gereken görevler yerine o; tüylerini tarıyor, tırnaklarını törpülüyor ve rahat bir yaşam sürüyormuş. Bir zaman sonra, kalbinden bir ses, kediye; “ne yapıyorsun sen! Senin görevin fare yakalayıp sahibine sevimli görünmek değil mi?” diye yakarmış. Bu sese karşılık kedi şöyle bir bahane bulmuş; “dedelerim, ninelerim yani atalarım ömrü boyunca fare yakaladı da ne oldu? Yine köpeklere yem olmadılar mı?”. İşte bu teselli sayesinde, hayatını; sokaklarda gezerek, çöpleri karıştırarak ve dişi kedilerin peşinde koşuşturarak geçiriyormuş… Lakin kedinin bilmediği ya da bilip de “tanımlandıramadığı” bir şey varmış; “fareler!”
Kedi sefahat sürmesine sürüyormuş; fakat kedilerin eskisi kadar dişli olmadığını anlayan fareler; “eskiden kedilerin saldığı korku yüzünden dışarılara çıkıp yemek çalamıyorduk. Ama yeni nesil kediler, ataları gibi değil; bizim varlığımızdan, potansiyel zararımızdan haberdar dahi değiller. Bizse hâlâ onların korkusundan dışarı çıkamıyoruz. Böyle aç yaşamaktansa ölelim daha iyi” demişler. Mahallerindeki bu uyuşuk kediyi ortadan kaldırıp, rahat ve sefa içinde yaşamak istiyorlarmış. Uyuşuk kediyi ortadan kaldırmak için planlar kurmuşlar ve bir karara varmışlar. Sokakta kendileri gibi başka kedilerin de varlığını düşünerek bir iş birliği planlamışlar. Ama bu işbirlikçi kedinin yalnızca aç olması yetmezmiş; riyakar ve çıkarcı da olmalıymış. Bu işbirlikçi dişi kedi, uyuşuk kediyi uyutacak ve uykusunda etkisiz halde farelerin eline düşecekmiş.
Öyle de olmuş. İşbirlikçi dişi kedinin cilveleriyle mayışan uyuşuk kedi uykuda bulmuş kendini. Fareler de başlamışlar saldırmaya. Kedi; “dedem, ninem, atalarım” diye inleyerek canını vermiş. Çünkü kendinden önceki kedilerin fareleri yakalamak için neden çaba harcadığını anlamış. Canını verirken; köpeğe ve fareye yem olmak arasındaki onursal farkın ayrımına varmış. Kısa zamanda da kediler, ülkelerinde yabancı gibi dolaşmaya başlamışlar. Farelerin kurallarında, farelerin dilini konuşarak yaşamaktan rahatsızlık duymaz olmuşlar. Her yeni gelen nesil, farelerin hâkimiyetini daha kabullenmiş, farelere benzemeye çalışmış. Masal (kâbus?) da burada bitmiş.”
Bu hikâyeden sonra hiçbir şey yazılmasa da, hikâyenin verdiğini almamak mümkün değil. Türklerin batılılaşma ve modernleşme serüvenine denk düşen kedinin hikâyesi, bir Türk için, iç burkan cinsten. Osmanlının batıya ilerleyişi ve güçlenerek daha etkili “fare avına çıkışları” batıyı oturup düşünmeye itti. Ayrıca Osmanlı’nın kendi içinde de batılılaşma heveslilerinin oluşu (bunun da işbirlikçi dişi kedi olduğu belli) en çok batıya (farelere!) yaradı. Osmanlının batı dünyasına saldığı korkuyu bilmeyen yok bugün. Ama unutan çok kişi var. Uyuşuk kedi misalini aşıp; farelerle dost olma, onlara erzak dolabının anahtarını kendi elleriyle teslim etme derecesine gelen batılılaşma sürecinin, son bulduğu da hala söylenememektedir. Bunun bir adım ötesinin ne olduğunu düşünmek dahi korku vericidir.
Fareler ancak “yeni nesil kedinin” tavırlarındaki miskin ve singin edadan cesaret alarak böyle bir girişimde bulunuyorlar. İşbirlikçi kedinin de yardımıyla. Bir kedinin “fare” olgusundan habersiz yetişmesi; onun özgürlüğünü tehdit eden en önemli faktördür. “Faresiz kalan kedi”; elinin kolunun bağlanmasından başka bir sonla karşılaşamaz. Hikâyedeki iş birlikçi kedilerin de; bu fareleşme serüveninin küfründen, ötekileştirmesinden kaçamadığı görülüyor. Buradan da; muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için çareyi batılılaşmakta bulan sosyalistlerin, son dönemlerde ulusalcılık adıyla açıkça bir materyalist milliyetçilik yapışına atıfta bulunabiliriz.
Kapitalizm egemenliğindeki çağımız, dıştan görünen kısmıyla bile bize farelerin saltanatını haykırıyor. Bu “dış” eksenli çağda; kediler değer yargılarını farelerin kabul ettirdiği kalıplarda tanımlamaktadırlar. Dış mihverli yaşantının en belirgin özelliği olan görüntü; insanların arasında oluşabilecek “muhabbet”e ket vurmaktadır. “MadaModAdam” anaforu çağımızın en sancılı ahvalidir. Güzelin faş edilmesi en doğal olandır. Bu da, kedilerin kendi şehirlerinde farelerin duyuş/yaşayışlarıyla var olma gayretlerinin en acı gerçeği olarak belirmiştir. Güzel olanın açılıp çirkinin kapatılması, modern çağın dille değil bedenle yaşanılmasında en büyük dayanaktır. (neye göre güzel/çirkin?!) Hâlbuki “güzelin açılması ve çirkinin kapatılması” aynı ezikliğin uzantısıdır.
Farelerden habersiz kedilerin t/üremeye devam ettiği modern çağın, belirgin özelliği olan “farelerin modası” ile yaşama telaşı, farelerin saltanatının en önemli garantörüdür aynı zamanda. Fare saltanatının allanıp pullanıp moda diye cici gösterilmesi onun gücünün en önemli dayanağıdır. Uyuşan ve farelere kayıtsız kalmayı seçen kedilerin kafasındaki; “nasılsa köpeğe yem olacağım” inancı, dünyadan yararlanma güdüsü ve “nasılsa bir gün öleceğim, ülkemde fareler cirit atsın atmasın önemli değil” gibi teslimiyetçi bir tavırla açıklanabilir.
Kapitalizmin çökebileceğine inanan bir kişioğlu bile yok neredeyse. Kapital düzen gücünü dev sermayeden mi kafalardaki yıkılmaz resminden mi alıyor? Sokaklarda modaya ayak uydurmak için ıkınan –kediler- Müslümanlar, neyi nasıl niçin yaptığının/yapmadığının farkında mıdır? Hicap duygusunun gülünç bulunduğu, güzelliğin ancak açıkta olduğu kadarıyla güzel olduğu bu çağda, kediler farece yaşayıp farece düşündüğü sürece; faresiz kediler üremeye ve kediden korkmayan fareler türemeye devam edecektir.